Fotoğraf Afrika'daki açlığı çok net ve acı bir biçimde vurguluyor. Bu küçük afrikalı çocuk bir kilometre öteki Birleşmiş Milletler yardım kampına yürürken artık açlıktan bitap düşmüş. Daha da kötüsü arkasında onun ölmesini bekleyen bir akbaba var... Fotoğraf 1994 yılında Somali'de Amerikalı bir gazeteci olan Kevin Carter tarafından çekilmiş ve Kevin Carter bu fotoğraf ile "Pulitzer ödülünü" kazanmış. Hikayenin en acı tarafıysa Kevin Carter Somali'den dönünce bir süre bu çocuğu araştırmış fakat bulamamış. Orada gördüklerinden çok etkilenen Amerikalı gazeteci bir süre sonra derin deprosyana girmiş ve 3 ay sonra hayatına son vermiş.

22 Ocak 2010 Cuma

FELSEFE

Yedi sanatın merkezinde duran felsefe,
Felsefe
Düşünbilim veya felsefe, sözcük kökeni olarak Yunanca seviyorum, peşinden koşuyorum, arıyorum anlamına gelen "phileo" ve bilgi, bilgelik anlamına gelen "sophia" sözcüklerinden türeyen terimin işaret ettiği entelektüel faaliyet ve disiplin. "phileo"=sevgi "sophia"=bilgi veya bilmek kelimelerinden türemiştir. Philosophia=bilgelik arayışı,bilgiyi sevmek,araştırmak ve peşinde koşmak anlamlarına gelmektedir. "filozof" da bilgeliğe ulaşmaya çalışan kişidir. Buna göre, felsefe Yunanlar için, ‘bilgelik sevgisi’ ya da ‘hikmet arayışı’ anlamına gelmiştir. Başlangıçtaki bu özgün anlama göre, her türden bilimsel araştırmacıya filozof adı verilmiştir.
Felsefe; varlık, bilgi, gerçek, adalet, güzellik, doğruluk, akıl ve dil gibi konularla ilgili genel ve temel sorunlarla ilgili yapılan çalışmalardır.[1][2] Felsefe düşünce bilimi olarak da bilinir.
Felsefenin konuları
Filozoflar genellikle varoluş veya varlık, ahlak veya iyilik, bilgi, gerçek ve güzellik konularıyla ilgilenmişlerdir. Felsefe tarihine göre birçok filozof dini inançlara veya bilime de eğilmiştir. Filozoflar genellikle bilimin dışında kalan bu kavramlarla ilgili kritik sorular sorarlar. Felsefe nedir sorusunun cevabının aranması da bir felsefi uğraştır. Filozoflar genellikle şu soruların cevaplarını ararlar:
-Gerçek nedir? Bir ifadeyi nasıl veya niye doğru veya yanlış olarak tanımlarız? Nasıl karar veririz?
-Bilgi mümkün müdür Bildiğimizi nasıl biliriz? Doğru bilginin kökeni ve sınırları?
-Ahlaken doğru veya yanlış hareketler (veya değerler, veya kurumlar) arasında bir fark var mıdır? Hangi hareketler doğrudur, hangileri yanlıştır? Değerler mutlak mı, izafi midir? Yani nasıl yaşamak gerekir? Ahlakın kaynağı nedir?
-Gerçeklik nedir ve neler gerçek olarak nitelendirilebilir? Gerçek olan şeylerin doğası nedir? * Bazı şeyler algımızdan bağımsız olarak var olabilir mi? Zaman ve mekanın doğası nedir? Düşünme ve düşüncenin doğası nedir? Birey olmak ne demektir?
-Güzel nedir? Güzel şeylerin farkı nedir? Sanat nedir? ("L.N. Tolstoy - Sanat Nedir?" adlı kitap)
-Estetik izafi midir? Belirli sınırları var mıdır?
-Din kavramının kökeni nedir? Tanrı insanların korkularından kaynaklanan bir varsayım mıdır? Tanrı var mıdır?
-Varlık, zaman ve mekan arasında ne tür bir bağ vardır? Esasen bu kavramlar arasında herhangi bir bağ var mıdır?
Antik Yunan felsefesinde, yukarıdaki sorulardan ilk beşi sırasıyla, analitik veya mantıksal, epistemoloji, etik, metafizik ve estetik olarak adlandırılırdı. Bunların dışında da konular vardı ve bu tanımlamaları ilk kez kullanan Aristoteles aynı zamanda politika, modern fizik, jeoloji, biyoloji, meteoroloji ve astronomi'yi de felsefenin konuları arasına almıştır. Galileo'ya göre ise bilimler ve sanatların genel adı felsefedir. Yunanlar Sokrates'in etkisiyle bir Analiz geleneği geliştirmişler ve konuyu daha iyi anlamak için parçalarına ayırmışlardır. Bu yöntem günümüzde bilimde ve sanatta kullanılmaktadır.
Diğer gelenekler bu tip tanımlar kullanmamış veya aynı temaları ön plana çıkartmamıştır. Hint felsefesi Batı felsefesi ile benzerlikler taşısa da, binlerce yıldır felsefe ile ilgilenmiş olsalarda Japonca, Korece ve Çince'de felsefe kelimesi 19.yy'a kadar var olmamıştır. Özellikle Çinli filozofların Yunanlara göre farklı bir sınıflandırması vardı. Tanımlamaları da genel özelliklere değil çoğunlukla metaforikti ve aynı anda birkaç konuya ilintiliydi [1]. Ancak batı felsefesinde de konular arasında kesin sınırlar yoktur ve 19.yy'a kadar batı filozoflarının çalışamalarında konusal bir ayrım yapılmamıştır. Örnek olarak, Aristoteles'in çalışmalarının kendi başına bir anlamı yoktu. Peripatetikçilerin yaptığı da, Aristoteles'in çalışmaları ve konuları arasında bağlantılar kurup, genel yargılara ulaşmaktı. Gerçek felsefe Rönesans sonrası Alman İdealizmi sonrasında doruk noktasına ulaşmıştır.
Amaçları
Felsefi düşünce insanın evreni içinde kendi varlığını merak etmesiyle ve bu konuda sorular sormasıyla başlar. Felsefe için merak etmek ve soru sormak yeterli değildir. Sorulara sistemli bir açıklama getirmek de önemlidir. Aynı zamanda getirilecek olan açıklamanın sistemli veya sistemsiz olması gerektiği de felsefenin bir sorusudur. Felsefi düşünüş sıradan düşünüşten tamamen farklıdır. Onun ayırt edici özelliği kavramsal ve/veya soyut olma çabasıdır. Felsefi düşüncenin yöntemleri insana hemen her konuda akıl yürütebilmesi için gerekli temelleri sağlar. Felsefe eleştirel bir düşünüş biçimidir. Felsefi düşünce önceden kazanılmış bilgiler üzerine bir düşüncedir. Temel yöntemdir. Bunun üzerine sorgulama açıklama inşa edilir.
Felsefe diğer disiplenlerden sorgulama yöntemiyle ayrılır. Filozoflar, ilginç, harika veya şaşırtıcı buldukları bir konudaki şüpheleriyle ilgili anlaşılır örnekler verebilmek için, genellikle sorularını problemler veya bilmeceler olarak çerçevelendirirler. Bu sorular genellikle bir inanca ait varsayımlarla veya insanların karar vermek için kullandıkları yöntemlerle ilgilidir.
Filozoflar problemleri mantıksal bir şekilde ortaya koyarlar. Tarihsel olarak geleneksel mantığın kıyaslarını, Frege ve Russell'dan itibaren de sembolik mantık kullanır ve daha sonra kritik okuma ve fikir yürütmelerle bir sonuca doğru ilerlerler. Sokrat gibi, tartışmayla, veya diğerlerinin ileri sürdükleri fikirlere cevap vererek, veya dikkatli kişisel düşünmeyle cevap ararlar. Filozoflar bu yöntemlerin birbirine göre üstünlükleirini tartışa gelmişler, örneğin felsefi "çözümlerin" nesnel, kesin yani gerçeklik hakkında bilgi veren mi; yoksa konuştuğumuz dilin mantığına açıklık kazandıran veya hatta kişisel terapi mi olduğunu sorgulamışlardır.
Dil filozofun en önemli aracıdır. Analitik felsefede felsefi yöntemle ilgili tartışmalar felsefe ve dille ilgiliydi. Kıta Avrupa'sı felsefesinde de benzer kaygılar vardır. Meta-felsefe, yani felsefenin felsefesi, felsefi problemlerin, felsefi çözümlerin ve problemden çözüme gidişteki yöntemlerin doğasını araştırır. Bu tartışmalar aynı zamanda dil ve yorum üzerine yapılan tartışmalarla da ilgilidir.Yani felsefe düşünce ve mantık bilimi olup her şey hakkında birçok şey bilme sanatıdır.
Felsefe gelenekleri
Bir çok toplum felsefî sorunları araştırmış ve bir felsefe geleneği yaratmıştır. Avrupa-Amerikan akademik çevrelerinde "felsefe" terimi genellikle sadece Batı Avrupa medeniyetinin oluşturduğu felsefe geleneği olan Batı Felsefesi yerine kullanılır. Bunun coğrafi olarak karşısında yer alan Doğu Felsefesi çok farklı bir yapıya sahiptir.
Doğu ve Orta Doğu felsefe gelenekleri Batı filozoflarını etkilemişlerdir. Rus, Yahudi, İslam ve yakın zamanda Latin Amerika felsefe gelenekleri Batı felsefesine katkı sağlamış ve ondan ayrı olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Batı akademik filozoflarını iki geleneğe ayırmak mümkündür. "Batı felsefesi" tanımı geçen yüzyıl içinde sıklıkla bu iki gelenekten birinden diğerine doğru ağırlık kazanmıştır. İnsanlığın geleceği için karamsar sonuçlara ulaşma eğilimindedir.
Felsefenin disiplinleri
(konu veya kategori felsefede disiplin ismini alır)
Felsefe akımları
Kelimenin diğer kullanımları
Bir bilim dalı veya bir bilim disiplini olmamasına rağmen "düşün" ve "bilim" sözcüklerinin birleştirilmesiyle Türkçeleştirilmeye çalışılmış olan "felsefe" sözcüğünün birinci anlamı dışındaki anlamlarıyla ilgili olarak aşağıdakiler gösterilebilir:
-Bir filozofun, bir felsefe okulunun, bir çağın öğretisi anlamında da kullanılır. Ör: Aristo felsefesi
-Bir bilimin veya bilgi alanının temelini oluşturan ilkeler bütünü anlamında kullanılır. Ör: Matematik felsefesi
-Bir trajediye felsefi yaklaşmak, duygusal reaksiyonlar yerine, entelektüel bir mesafeden bakmak anlamına gelebilir. Bu tanım Sokrates'la ilgili bir örnekten kaynaklanmaktadır. Sokrat baldıran zehrini içmeden önce sakin bir şekilde takipcileriyle ruhun doğasını tartışmıştır.
-Halk arasındaki kullanımıyla felsefe edinilmiş bilgi, veya bir insanın hayat görüşü veya bir şeye erişmenin arkasındaki yöntem veya prensipler olarak da kullanılmaktadır. Buna aynı zamanda dünya görüşü de denilir.
Bir konuda soyut düşünmek anlamına gelir. Ör: "Uzun felsefelerden sonra Mediha'yı benden çok sevdiğini anlatıyor." H.E. Adıvar
(vikipedi.özgür ansiklopedi)

17 Ocak 2010 Pazar

PAKÇEMÜEZZİN BALTACI MEHMET PAŞA

Pakçemüezzin Baltacı Mehmed Paşa
Baltacı Mehmed Paşa, 25 Aralık 1704 - 3 Mayıs 1706 ve 18 Ağustos 1710 - 20 Kasım 1711 dönemlerinde iki defa sadrazamlık yapmış Osmanlı veziridir.
Çorum'un Osmancık ilçesine bağlı, bugün kendi adını taşıyan köyde doğmuştur. Genç yaşta ilim merakı ile Trablus, Tunus ve Cezayir'e kadar gitmiştir. Daha sonra İstanbul'a dönmüş ve akrabalarından Hacı Sefer Ağa vasıtası ile saraya girmiştir. Burada önce baltacı olmuştur. Güzel sesli olduğundan musikiye heveslenmiş ve müezzin olup "Mehmed Halife" namını, temiz yüzlü ve akça-pakça bir insan olduğu için de "Pakçemüezzin" lakabını kazanmıştır. Ardından katipliğe heveslenen Baltacı Mehmed Paşa, yazıcılığa ve 1703 Aralık ayında mirahurluğa tayin edilmiştir. 1704 yılının Kasım ayında kaptan-ı derya, 21 Aralık 1704'te de birinci kez sadrazam olmuştur. 3 Mayıs 1706'ta azledilip Sakız Adası'na sürülmüştür. Daha sonra Erzurum valiliğine ve Sakız muhafızlığına getirilmiştir. 1709 yılının Ocak ayında Halep valiliğine atanan Baltacı Mehmed Paşa, 18 Ağustos 1710'da tekrar sadrazam olmuş ve Serdar-ı Ekrem sıfatıyla Rus seferine çıkmıştır. Prut Savaşı sırasında, Deli Petro'nun ordusunun etrafını sarmışken, Çariçe Birinci Katerina'nın araya girmesi üzerine veya isyan belirtileri gösteren Yeniçerilere güvenmemesi nedeniyle barışı kabul etmiştir.Birinci Katarina'nın Baltacı ile bir ilişki yaşadığı da söylenmektedir. 22 Temmuz 1711'de taraflar arasında bir antlaşma yapılmıştır. Antlaşmanın imzalanmasından III. Ahmed de memnun olmuştu. Ancak ordusunu muhasaradan kurtaran Çar I. Petro'nun, vaatlerini yerine getirmemesi, sadrazama karşı İstanbul'da bir muhalefet grubunun oluşmasına yol açtı. Baltacı ile Katerina arasında ne tür bir ilişki kurulduğuna dair zaman içinde geniş kapsamlı söylentiler, tartışmalar ve literatür oluşmuştur. Ancak bilimsel anlamda yapılan araştırmaların, Prut Savaşı sırasında Baltacı ile Katerina arasında bir buluşmanın gerçekleşmediğini ortaya koyduğu söylenmektedir.
Prut seferinden dönüşünde azledilerek (20 Kasım 1711) Aralık 1711'de Midilli'ye, daha sonra Temmuz 1712'de Limni adasına sürülmüştür. 1712 yılının Temmuz ayında Limni adasında vefat etmiştir. Ortaköy'de yaptırdığı bir cami bulunmaktadır.
(vikipedi.özgür ansiklopedi)

I. KATERİNA (Rusya)

I. Katerina (Rusya)
Çariçe I. Katerina (Rusça: Екатерина I Алексеевна Yekaterina Alekseyevna) (15 Nisan 168417 Mayıs 1727) Rus Çariçesidir.
(15 Nisan 1684 tarihinde Litvanyalı bir köylü ailesinin kızı olarak Kurşas'ta dünyaya geldi. Doğduğu zamanki ismi Marta Elena Skavronska idi. Asıl adı Marta Skrovnovska olan Çariçe Katerina üç yaşında öksüz kaldı ve bir papaz tarafından büyütüldü. Ruslar, İsveç ile yaptıkları savaşlar sırasında Katerina'yı esir aldılar ve kimsesiz köylü kızı, Çar Petro'nun danışmanlarından birinin hizmetçiliğini yapmaya başladı. Görevi, danışmanın konağında çamaşırcılıktı. Katerina, bu arada efendisinin konağına sık sık gelen Çar'ın gönlünü çelmeyi başardı, 1703'te Çar'dan bir çocuk dünyaya getirince Ortodoks oldu, Yekayerina Aleksiyevna adını aldı ve 1712 Şubat'ında Çar ile resmen evlendi. 1724'te taç giydi, Petro'nun bir yıl sonra vâris bırakmadan ölmesi üzerine de asillerin muhalefetine rağmen saray muhafızlarının ve bazı askerlerin desteğiyle "Çariçe" ilân edildi. Devlet işlerini kocasının daha önce belirlemiş olduğu altı kişilik bir danışmanlar heyetine bırakan Katerina, dış politikada İngiltere, Fransa ve Prusya'nın oluşturduğu Hannover Birliği'ne karşı Avusturya ile İspanya'nın tarafını tuttu. Eğlenceye ve içkiye aşırı şekilde düşkün olan Katerina, 15 Nisan 1727'de içkiden öldü. 1703 yılında Rus Çarı I. Petro'nun sevgilisi oldu. 1705'de Ortodoks dinine geçti. 1712 yılı Şubatında Büyük Petro'yla evlendi. 11 çocukları oldu. Bunlardan sadece Anna ve Yelizaveta yaşadılar. Yelizaveta daha sonra Rusya'nın çariçesi oldu.
Katerina'nın Prut Savaşı sırasında barışı sağlamak bizzat Osmanlı sadrazamı Baltacı Mehmet Paşa'yla müzakerelere katıldığı ileri sürülmektedir. Savaşın bitmesinden sonra 1712 yılında I. Petro'yla evlendi. 1724 yılında da Çariçe ünvanını aldı. Büyük Petro 1725 yılında veliaht bırakmadan ölünce Rusya'nın tek hakimi oldu. 2 yıl hüküm sürdükten sonra 17 Mayıs 1727 tarihinde St. Petersburg'da öldü.
(vikipedi.özgür ansiklopedi)

5 Ocak 2010 Salı

KRAL PENGUEN

Kral penguen


Bilimsel sınıflandırma
Alem:Animalia (Hayvanlar)
Şube:Chordata (Kordalılar)
Sınıf:Aves (Kuşlar)
Takım:Sphenisciformes (Penguenler)
Familya:Spheniscidae(Penguengiller)
Cins:Aptenodytes
Tür:A. patagonicus

Kral penguen (Aptenodytes patagonicus), penguengiller (Spheniscidae) familyasının ikinci en büyük türü. İmparator penguen (Aptenodytes forsteri) ile beraber büyük penguenler (Aptenodytes) cinsindendir.
Yaşam alanları
Kral penguenin iki alt türü mevcuttur. Aptenodytes patagonicus ve Aptenodytes patagonicus halli. Bu haritaya uygun olarak kırmızı işaretlenmiş yerler alt tür patagonicus, sarı alanlarda da halli türünün yaşam alanları görülür. Yeşil alanlar üreme bölgeleridir.
Ağırlıklı olarak, Güney Georgia Adaları, Avustralya Macquarie Adası, Fransız Crozet Adaları ya da Falkland Adaları gibi Antarktika adalarında yaşarlar.
Kutup bilimadamları, 2004 itibariyle Antarktika'daki sayılarını yaklaşık 3 milyon olarak tahmin ederler. Populasyonlarındaki artış, 20. yüzyıl başlarında ekolojik alanda besinsel bakımdan en büyük rakipleri Antarktika Balinalarının, avlanmaları sonucu sayılarındaki gerilemeye denk gelir.
Bir kral penguen kolonisi
Avrupa'da birçok hayvanat bahçesinde bulunurlar. Bunlar, Münih, Berlin, Wuppertal, Basel, Zürich, Viyana, Antwerp, Brest ve Edinburgh gibi kentlerdir.
Yavru kral penguen
Özellikler
Yetişkin bir kral penguen genelde 85 ile 95 cm boyunda, 12 ve 14 kg arasında ağırlıktadır. Dişiler ortalama 2 kg daha hafif gelirler. Hayvanlar 10 yaşına kadar yaşarlar. Türün karakteristik özelliği uzun, ince gaga ve boyun ile kulak kısımlarındaki dikkat çekici, turuncu rengidir.
Kuluçka ve bakım
Sert iklim şartları sebebiyle, genç neslin yetiştirilmesi için albatroslara benzer şekilde kral penguenler de monogamdır. Kral penguenin tam bir kuluçka evresi ve sonrasındaki yetiştirme on dört ay sürer. Bu yüzden diğer kuş türlerinde yaygın olan her sene kuluçkalama mümkün değildir. Eğer her şey yolunda giderse, her üç senede bir iki yavru dünyaya gelir.
İlk evre Kasım ayında yani güney yarımkürenin ilkbaharında, çiftleşme rituelleriyle başlar. Aralık'ta dişi tek bir yeşilimsi beyaz yumurtayı yumurtlar. Kuluçka süresince ebeveynlerin bacak kısımlarındaki tüylerin bir kısmı dökülerek, yumurta daha sıkı ve daha sıcak bir şekilde vücutla temas kurar. Erkek ve dişi, iki ile üç haftalık değişimlerle ortalama 55 gün boyunca yumurtaya beraber otururlar. Yumurtadan çıktıktan sonra yavru dokuz ay daha ebeveynlerinin korumasına ve beslemesine ihtiyaç duyar. 10 ile 13 aya kadar genç kahverengi kuş tüyü koruması, yetişkin tüylerine dönüşür ve nihayetinde genç kuş ebeveynlerinden ayrılır. İkinci kuluçka evresi yeni neslin gelişim evresinden sonra Şubat'taki yumurtlama ile başlar ve yeni yavrular Nisan'da yumurtadan çıkarlar.
Davranış
Büyük penguenler, Antarktika'daki küçük türdeşleri gibi uçamazlar ama zaman açısından daha uzun süre dalarlar ve yüzerler. Bir kral penguen bazen 300 m, ekstrem durumlarda da 500 m derinliğe kadar dalar ve birçok dakika su altında kalabilir. Yarısından fazlası 50 m den daha derin olan, günlük 150 dalıştaki performansı, takdire şayandır. Su altındaki oksijen ikmali, myoglobinden ve hemoglobine dönüşen kas proteininden temin edilir.
Kral penguenler, küçük balıklar, kriller ve mürekkep balıkları ile beslenirler. Av başına 20 kg'a kadar deniz hayvanı yiyebilirler. Ana beslenme bölgeleri açık denizde, genelde yavrularını büyüttükleri adalardan oldukça uzaktadır. Ortalama olarak, av alanı sahilden 400 km uzakta bulunur. Büyük bir problem olarak küresel ısınma sebebli gitgide daha sık olarak hayvanların, 700 ile 800 km mesafeyi geride bırakmak zorunda kalmalarıdır.
Kral penguenler çok sosyaldir, gruplar halinde avlanır ve kuluçka için onbinlercesi kımen büyük koloniler oluşturur. Karada yeişkin kral penguenlerinin korkacak bir düşmanları yoktur. Sadece yumurtaları ve genç yavruları ara sıra gerçekleşen dev fırtına kuşlarının (Macronectes giganteus ve Macronectes halli) saldırılarından korumak zorunda kalırlar. Açık denizdeki büyük potansiyel tehlikeler, pusu kuran katil balinalar ve leopar foklarıdır.
Aralarında anlaşabilmek ve sınırlarını belirlemek için üç değişik ses yapısına sahiptirler.
(vikipedi.özgüransiklopedi)










İMPARATOR PENGUEN

İmparator penguen


Bilimsel sınıflandırma
Alem:Animalia (Hayvanlar)
Şube:Chordata (Kordalılar)
Sınıf:Aves (Kuşlar)
Takım:Sphenisciformes (Penguenler)
Familya:Spheniscidae(Penguengiller)
Cins:Aptenodytes
Tür:A. forsteri


Binominal adı
Aptenodytes forsteri(Gray , 1844
İmparator penguen (Aptenodytes forsteri), penguengiller (Spheniscidae) familyasının en büyük türü. Kral penguen (Aptenodytes patagonicus) ile beraber büyük penguenler (Aptenodytes) cinsine dahil edilir.
Görünüm
İmparator penguen 1,30 metre boyda olabilir ve 50 kilogram ağırlığına kadar ulaşabilir. Gövdesi yuvarlağımsı, kafası ve ayakları küçüktür. Üstte siyah, altta beyaz tüyleri vardır. Böylece avlanırken aşağıdan avları tarafından, yukarıdan ise düşmanları tarafından zor farkedilir. Sadece boynunun altı ve yanakları sarı-turuncu renge sahiptir.
Dağılım ve yaşam alanı
İmparator pengueni dünyanın en güneyde yaşayan penguenidir. Güney Okyanusu ve Antarktika'nın parça buzullarında yaşayan 300.000 nüfus bulunur. Üremek için yalnız, parça buzulları terk ederek, üreme ve kuluçkaya emniyetli olan sabit karaya doğru, 200 kilometreye kadar yürürler.
İmparator Penguen yüzerken
Beslenme
İmparator pengueni bir deniz kuşu olup, sadece denizde avlanır. Balıklar, mürekkep balıkları ve kril adı verilen planktonik canlılar ile beslenir. İmparator penguenler gruplar halinde avlanırlar. Bu gruplar direk olarak balık sürülerine dalar, oraya buraya çok hızlı hareket ederek gagalarına gelen ne ise onu kaparlar. Küçük avları hemen suyun içinde yerken, daha büyük avları parçalamak için su yüzeyine çıkarlar. Av esnasında imparator penguenler büyük mesafeleri kat ederler. Bu esnada 36 km/saate kadar hıza, 535 metre kadar derinliğe ulaşırlar.Acil durumlarda yirmi dakikaya kadar su altında kalabilirler. Su ne kadar berrak ise o kadar derine dalarlar. Görerek avlanırlar, yani duyarak avlarını hissetmezler, onları yakalamak için görmek zorundadırlar.
İmparator pengueni yumurtası

Üreme ve yavru bakımı
İmparator penguenleri ilk kez üç ile altı yaşları aralığında üremeye başlar. Kuluçka yerine doğru, donmuş deniz üzerinde karaya, 200 kilometreye kadar yürürler. Bu yer, Antarktika yazında buzun erimediği bir çevre olmalıdır. Nisan’da çiftleşme zamanı başlarken, Mayıs/Haziran (Antarktika kışı) kuluçkaya başlarlar. Diğer penguen türleri gibi yuva kurmazlar. Dişi, yaklaşık 450 gram gelen tek bir yumurta bırakır, yumurtayı bıraktıktan sonra kuluçka kolonisini terk ederek, besin arayacağı denize geri döner. Erkek yumurtaya oturur, karın bölgesindeki kıvrımları ile örter ve o şekilde de taşır. Buz gibi rüzgarlardan korunmak için hayvanlar sürekli yerlerini değiştirirler. Böylece her hayvan, bazen kenarda bezen de penguen kolonisinin sıcak iç kısımlarında bulunur.
Civcivler yaklaşık 64 günlük kuluçkadan sonra , Temmuz ortalarından itibaren yumurtalardan çıkarlar ve yetişkin hale gelmek için Ocak (Güney Yarımküre’nin yazı) ayına kadar zamanları vardır. Boz renkte narin ayva tüylere sahiptirler. Kafaları siyah, gözlerinin çevresinde beyaz bir halkaya sahiptirler. İlk başta erkek ebeveynlerinin karın kıvrımlarında kalırlar. Kuluçka evresinde vücut ağırlıklarının üçte birini kaybeden erkekler, yavrularını sütümsü bir madde ile beslerler.
Dişiler, yaklaşık üç kilogram ön sindirime uğramış balık ile civcivlere geri dönerler. Yavrular dişilerden ilk balıklarını alır. Bu kez rezervlerini doldurmak için denize erkekler gider. Sonrasında yaşlı hayvanlar sürekli besleme işini nöbetleşe değiştirirler. Bu arada Antarktika’da yaz hüküm sürmeye başlarken, bu kuluçka stratejisi avantajlarını gösterir. Yavruların büyümek için çok besine ihtiyaç vardır ve denize giden yol, parça buzlar eridiğinden artık çok daha kısadır.
Yavrular ebeveynlerini beklerken, bir anlamda kendi aralarında kreş oluştururlar. Antarktika soğunundan korunmak için birbirleri ile çok yakın dururlar.
Büyümekte olan genç penguen, zamanla narin ayva tüyünü kaybeder ve yetişkinlerin sahip olduğu tüylere kavuşur. Yaklaşık altı aylık olan genç hayvanlar, penguen kolonisini terk ederler ve ilk kez üç ile altı yıl kadar sonra, bizzat kendileri kuluçka yapmak için oraya geri dönerler.
Doğal düşmanlar
İmparator penguenlerin çok az düşmanı vardır ve 50 yaşına kadar yaşayabilirler. Yetişkin bir imparator pengueni suda ya da suyun yakınlarında öldürenler, sadece leopar fokları (Hydrurga leptonyx) ve katil balinalardır. Bazen, buzul parçaların üstünde yırtıcımartıgiller (Stercorariidae) ve dev fırtına kuşlarının (Macronectes giganteus) civcivleri avladığı görülür. Genç penguen kayıplarının üçte birinin sorumlusu olan en büyük tehdit, dev fırtına kuşlarıdır.
Yavrular ebeveylerinin karın kıvrımlarında korunurlar.
(vikipedi.özgüransiklopedi)











PENGUEN

Penguen

Bilimsel sınıflandırma
Alem:Animalia (Hayvanlar)
Şube:Chordata (Kordalılar)
Sınıf:Aves (Kuşlar)
Takım:SphenisciformesSharpe, 1891
Familya:SpheniscidaeBonaparte, 1831


Cinsler
AptenodytesEudyptesEudyptulaMegadyptesPygoscelisSpheniscus

Penguen, Spheniscidae familyasını oluşturan, uçamayan, dimdik durabilen, perde ayaklı deniz kuşlarıdır.

Güney Kutbu,Yeni Zelanda, Avustralya, Güney Amerika, Güney Afrika ve hatta Galapagos kıyılarında yaşarlar. Kuzey Kutbunda bulunmazlar. Büyüklük bakımından 30 - 105 cm. arasında değişik 17 kadar türü bilinmektedir. En irileri olan İmparator penguen 45 kg. ağırlığa ulaşır. Sıcak bölgelere doğru gidildikçe boyları küçülür. Denizlerdeki kabuklular, balık ve mürekkepbalıkları ile beslenirler. Tüyleri kuş tüylerine hiç benzemez. Sırtları siyah veya gri, karın kısımları beyaz ince pulsu tüylerle örtülüdür. Türler birbirinden, başlarındaki renkli tüyleriyle ayrılır. Kuyrukları kısa ve ayakları vücutlarının gerisinde olduğundan rahatlıkla dimdik ayakta durabilirler. Denizde, saatte 10 deniz mili hızla yüzebilirler. Hatta gerektiğinde bu hızlarını iki katına çıkarabilirler.

Kanatları uzun telek tüylerinden yoksun olup, kırılmadığı için uçmaya yaramaz. Buna karşılık yüzerken çok kuvvetli yüzgeç vazifesi görür. Penguenler, buz üzerinde sıçrar ve çok iyi kayarlar. Göğüslerinin üzerinde yatarak yüzgeç kanatlarının yardımıyla kızak gibi kayarak, karada birkaç yüz kilometre içeriye kadar girebilirler. Yalnız üreme mevsimlerinde yumurtlamak için karaya çıkarlar. Vücutlarını örten sık tüyler ve deri altlarındaki kalın yağ tabakaları ile Antarktika 'nın sıfırın altındaki dondurucu soğuklarından korunurlar. Vücut ısılarını ayarlayan otomatik bir mekanizmaya sahiptirler. Gerektiğinde kan damarlarıyla deriye giden kanı azaltarak, yükselterek ve tüylerini dikleştirerek vücut sıcaklıklarını kontrol ederler.

Güney Kutbu penguenleri 40°C'lik vücut ısılarıyle -40°C'lik Antarktika soğuğuna uyum sağlarlar. Vücutlarındaki tüy, yağ ve besinlerden elde ettikleri enerji ve kontrol mekanizmalarıyla 80°C'lik ısı farkına dayanırlar.

Antarktika 'nın kral penguenleri günde ortalama 140 defa suya dalarlar. Bunun ancak yüzde onunda av yakalayabilirler. Tüy dipleri deriye yakın kısımda ısıya karşı yalıtkan bir iç tabaka meydana getirerek vücudu soğuktan emniyetle korur.

Bazı türler, kuluçka dönemlerinde dört aya yakın bir zaman açlığa dayanırlar. Bu devrede ağırlıkları yarı yarıya düşer. Antarktika dışında yaşayanların, su akıntıları ve yüzen buzlarla Güney Kutbu 'ndan geldikleri sanılmaktadır.

Üreme devrelerinde bir kısmı yanyana yuvalar kurarak yüzbinlerce bireyden hasıl olan kuluçka kolonileri meydana getirir. Yuva yapanlar 2 - 3 yumurta yumurtlar. İmparator penguen (Aptenodytes forsteri) ve kral penguen (Aptenodytes patagonicus) ise yuva yapmaz, birer yumurta yumurtlar ve tek yumurtalarını ayakları üzerinde ve karınlarının altındaki gerçek kuluçka derisinin altında muhafaza ederek soğuktan korur. Yuva yapanların erkekleri, dişilerine çakıl taşları hediye ederek kur yapar. Dişi, karlar eridikçe bu taşlarla yuvasının seviyesini yükseltir. Erkek ve dişi sırayla kuluçkaya yatar. Kuluçka devresinde bir şey yemezler. Yavrular anne ve babaları tarafından birlikte bakılır ve ısıtılır.

Penguenler insandan kaçmadıkları için, yağlarından istifade etmek isteyenler tarafından çok miktarda avlanarak tüketiliyor. Çıkarılan kanunlarla nesilleri korunmaya çalışılıyor. Dünyanın birçok hayvanat bahçesine de uyum sağladıkları görülmüştür.
(vikipedi.özgüransiklopedi)

4 Ocak 2010 Pazartesi

EDİP CANSEVER ŞİİRLERİ

İÇİNDEN DOĞRU SEVDİM SENİ
İçinden doğru sevdim seni
Bakışlarından doğru sevdim de
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de
Beni sevdiğin gibi sevdim seni
Kar bırakılmış karanlığından.
Yerleştir bu sevdayı her yerine
Yüzünde ter olan su damlacıklarının
Kaynağına yerleştir
Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına
Gül taşıyan cocuğuna yerleştir
Ve omuzlarına daracık omuzlarına
Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın
Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir
Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde
Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe
Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran
Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne
Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun
Kar taneleri gibi uçuşan
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine
Yerleştir bu sevdayı her yerine.
Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere
Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen
Sevdayı
Ve köpüklendir
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın
Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten
Öğrenmez ama öğretir mutluluğu
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi
Biraz da herkes içindir.
Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli
Var eden kendini birincisinden
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.
Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen
Tanımadığın bir ülke gibi
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi
Tam kendisi gibi mutluluğun
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.
Edip CANSEVER