Fotoğraf Afrika'daki açlığı çok net ve acı bir biçimde vurguluyor. Bu küçük afrikalı çocuk bir kilometre öteki Birleşmiş Milletler yardım kampına yürürken artık açlıktan bitap düşmüş. Daha da kötüsü arkasında onun ölmesini bekleyen bir akbaba var... Fotoğraf 1994 yılında Somali'de Amerikalı bir gazeteci olan Kevin Carter tarafından çekilmiş ve Kevin Carter bu fotoğraf ile "Pulitzer ödülünü" kazanmış. Hikayenin en acı tarafıysa Kevin Carter Somali'den dönünce bir süre bu çocuğu araştırmış fakat bulamamış. Orada gördüklerinden çok etkilenen Amerikalı gazeteci bir süre sonra derin deprosyana girmiş ve 3 ay sonra hayatına son vermiş.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

23 Kasım 2011 Çarşamba

47 RONİN EFSANESİ

”Ayakta ölmek,dizüstü yaşamaktan iyidir”47 ronın efsanesi


47 ronin hikayesi, japonya tarihinin en çok bilinen, ilgi duyulan ve gerçek olan dramatik olaylarından biridir. belki de en büyüğü ve daha fazlasıdır. çünkü yıllardır savaşan ve statüleriyle toplumun en üstünde yer almış samurayların, edo dönemi’nin başlangıcında savaşsız bırakılması, askeri işlevlerinin fonksiyonsuz hale getirilmesi ve hareketli bir yaşamdan koltuklarına yapışmaları gereken aristokrat haline dönüştürülmeleri onlar için acı bir sonuçtu. onlar için büyük kayıp ve anlamsız sayılabilecek bir ortamda, söz konusu isyan büyük dikkat çekmişti.


harima şehrinde yaşayan 47 roninin başından geçen gerçek hikaye, japonya’nın ünlü samuray savaşçılarının idealleri ve değerlerini aktarabilmek açısından en mükemmel örneği sergileyen bir olaylar dizisidir. öyle bir hikayedir ki, “intikam soğuk yenen bir yemektir” lafına aynen karşılık geliyordu.


bu hikayeyi daha fazla anlamlandırabilmek adı altında 1622-1685 yılları arasında yaşamış, samurayların ne anlama geldiğini ve samuray ruhunun en önemli işlerini sıralayan bir kuramcı olan yamaga soko’ya dikkat etmek gerekir. çünkü onun öğretileri, bu hikayenin bir nevi başlangıcıdır. neden mi? asano ailesinin bir koluna liderlik eden asano takumi’nin adamı olan oishi kuranosuke yoshio, kuramcı yamaga soko’nun yazdığı şeylerden çok etkilenmiş biriydi. ve oishi’nin bu gerçek olaylar dizisindeki rolüne hep birlikte şahit olacağız.


hikaye, tokugawa şogunu tokugawa tsunayoshi’nin ülkeyi edo’dan barış içinde yönettiği bir zamanda, 1701 yılında başlamıştır. aynı esnalarda imparator higashiyama, ufak politik gücünü kyoto’dan kullanıyordu. imparator higashiyama’ya saygısını sunmak isteyen şogun tsunayoshi ona hediyeler ve yeni yıl kutlamaları için elçiler göndermişti. dönüşte imparator kendi elçilerini edo’ya gönderecekti. tsunayoshi, imparatorluk elçilerini kabul etmek ve yaklaşmakta olan imparatorluk üyelerinin ziyaretine ev sahipliği yapmaları için iki genç daimyoyu seçer. bunlardan biri harima vilayetindeki ako kalesi’nin efendisi olan asano takumi, diğeri de sendai’nin lideri date munehare’ydi. her iki genç daimyo, yüksek sınıftan olan misafirleri ağırlamakta deneyimsizdiler ve onlara yardımcı olması için şogun tsunayoshi, bir subay olan kira kozukenosuke yoshinaka’yı görevlendirmişti.


tarihsel süreçte, açgözlü ve kendini beğenmiş biri olarak tanımlanan kira, saygı ve minnettarlığın bir göstergesi olacak pahalı hediyelerin sunulmamasına sinirlenmiş ve asano’ya yardım edeceği yerde, ona hakaretler ve küfürler savurmuştur. kira bir noktadan sonra asano’yu herkesin ortasında küçük düşürmek için her fırsatı kullanmaya başlamıştır. söz konusu suistimallerden 2 ay sonra, asano’nun dayanma sabrı ortadan kalkmış ve tolerans tanıyamayacak duruma gelmişti.


14 mart 1701 tarihi gelip çattığında, kira’nın hakaretlerini artık daha fazla kaldıramayan asano, kılıcını çekti ve kira’yı hafifçe yaralayacak şekilde hamle yaptı. halbuki şogun hükümetinin yönetildiği edo kalesi’nin içinde böyle bir hareketi yapmak, ölüm cezasına sebep olacak bir suç teşkil ediyordu. asano son bir gayretle şogunluğa karşı kötü bir his beslemediğini ve kira’yı öldürmek konusunda başarısız olduğu için pişman olduğunu aktardı. müfettişler söz konusu meseleyi araştırıp tamamladıktan sonra, şogunluk yönetimi asano lordunu ölüme mahkum etmiş ve karnını kesmesi, yani intihar etmesi teklifinde bulunmuşlardır. öte taraftan kira’ya herhangi bir ceza verilmemişti. bırakın onu, sanki sempatik bir nesne olmuş ve resmi vazifelerini sürdürmesine izin verilmişti. şogun, harima şehrindeki ako’da asano lordunun 50,000 kokusuna (koku: pirinç ile alınan vergi. 1 koku, bir askerin bir yıllık ihtiyacını karşılamaktadır) el koyulmasını da buyurmuştur.


haberin asano’nun kalesine ulaşması geç olmadı. onun adamları bu haberi duyunca çılgına döndüler ve öfkeyle neler yapmaları gerektiğini düşünmeye başladılar. kira’nın uygunsuz hareketlerinin görmezlikten gelinmesi, asano’nun hak etmediği halde ağır şekilde cezalandırılması asano’nun adamlarını çılgına çevirmiş ve harima eyaletini bir öfke bulutu kaplamıştı. şogunun, sorumsuzluğu sadece asano’ya çıkarması ve ettiği onca hakarete rağmen kira’nın sorumlu görülmemesi, asano’nun adamları arasında intikam hırslarını alevlendirmişti.


ayrıca kanunlara göre, bir daimyo intihar ettiği zaman onun kalesine şogun el koyuyor, ölen samurayın ailesi mirastan mahrum bırakılıyordu. bu kanun vesilesiyle, asano’nun ako’daki kalesine el konulmuş, ailesi mirastan mahrum bırakılmış ve onun emrinde yer alan 321 samuray, liderleri öldüğü için ronin olmuşlardı. efendisi olmayan bir samuray, artık bir ronin oluyordu. ronin demek aynı zamanda çok tehlikeli süreçlere de hazır olmak demekti. çünkü roninler efendileri varsa samuray oluyorlar ve efendilerinin hizmetinde yer alarak rütbe, mevki ve övgü kazanıyorlardı. efendisi öldürülen bir samuray ronine dönüşünce, ister istemez eski liderine sadakatini gözler önüne serecek ve intikam ateşiyle tutuşacaktı.


bu etkenleri birleştirince, asano samuraylarının neler yapacağını tahmin etmek zor değildi ve bazı konularda harekete geçmeleri şüphesizdi. kimisi şogunun kaleyi kendi egemenliğine alışına boyun eğmemeliydi, kimisi intikam almak ve kira’yı öldürmek için çeşitli entrikalar çevirmeliydi, kimisi kanunlara saygı göstermeli ve hiçbir sorun çıkarmadan teslim olmalıydı.


asano’nun baş encümenlerinden ve en önemli adamlarından biri olan, yazımızın başında da bahsettiğimiz oishi kuranosuke, çeşitli düşünceleri dinlemiş ve sonunda bir plana karar vermişti. şoguna, asano ailesinin, asano’nun ufak kardeşi daigaku’nun liderliğinde yeniden tesis edilmesine dair bir talepte bulunacaktı. oishi kuranosuke, kaleyi barışçı yöntemlerle tekrar ellerinde tutmaya devam etmeleri, bu esnada asano’nun eski gücüne kavuşması için mücadele etmeleri gerektiğini ve güçlü bir hale gelindiği, fırsatlar yaratıldığı zaman kira’dan intikamın alınmasını salık vermişti.


ama bir kısım askerler bu karardan hiç hoşnut değildi ve bir an önce harekete geçmek istiyor ve kabaran intikam duygularından dolayı bekleyemiyorlardı. bundan dolayı bir grup asano savaşçısı, intikam almanın yollarını planlamaya başlamıştı. çünkü efendilerinin ölümünden dolayı kira’yı sorumlu tutuyor ve bir an önce onun kellesini almak istiyorlardı. ama diğer taraftan kira aptal biri değildi ve asano tarafından gelebilecek herhangi bir intikam saldırısını hesaba katarak şahsi korumalarını arttırmıştı. oishi, “intikam soğuk yenen bir yemektir” düşüncesini fazlasıyla benliğinde taşıyacaktı.


aradan birkaç gün geçtikten sonra, şogunun ajanları ako kalesi’ne yollandı. asano samuraylarının bir çoğu kaleyi terk etti ve sadece 60 sadık samuray kalmıştı. şogunun adamları kaleye varmadan önce ölen liderin kardeşi daigaku asano, oishi’ye bir mektup yolladı. mektupta şogunun emirlerine uymalarını ve kaleyi vermelerini istedi.


oishi ve geri kalan 59 samuray, asano lordunun sözcüklerini bağlayıcı buldukları için onun isteğini kabul etmişti. ama kaleden ayrılmadan önce, efendilerinin öcünü almak ve kira’yı öldürmek için planlar yaptılar. çünkü bir samuray karakterine sahip olmayan kira yüzünden efendileri ölmüş ve asano ailesi trajik bir sona gelmişti. en önemli istekleri, asano’nun yasal şerefinin geri verilmesiydi.


asano’ya hizmet eden eski samurayların, kendisinden intikam alacağından doğal olarak şüphelenecek olan kira’dan söz konusu planı saklamak için adamlar dağılmışlardı. oishi, kyoto’nun varoşlarından yamashina’ya gitmişti. bir kurnazlık düşünerek, şehirdeki şogun polislerini ve kira’nın bir çok casusunu aldatmak için sarhoş bir kumarbaz rolünü oynamış ve şehirde bu sıfatla ünlenmiştir.


diğer taraftan şogun hala bu konuyla ilgileniyordu. daigaku asano’nun tutuklanmasını emretti ve asano ailesini ana malikanelerinde yaşamaya mahkum etti. böylece asano ailesinin yeniden tesis edilmesine dair umutlar suya düşürülmüştü.


asano’nun adamları yaklaşık iki yıl boyunca sabrederek intikam alacakları günü iple çekmişler ve beklemişlerdi. kira’dan planlarını saklayabilmek ve bilgi almasını önlemek için tüccar kılığına girmişler, sokakta satıcılık yapmışlar ve sürekli içmişlerdi. kira’nın konağına saldırmak için uygun anı bekliyorlardı.


oishi gibi kişiler gelecek kaygısı duymadan ve kaybedebileceklerini düşünmeden, intikam ateşiyle yanıp sönmekteydiler. oishi’nin adamları (artık ronin diyelim) bazı silah ve zırhları saklamışlardı. oishi karısından ayrılarak kendisini intikama adamıştı. bir olaya göre, satsuma’dan bir samuray, yolda içen oishi’yi görmüş, ağız dalaşına girmiş ve onun gerçek bir samuray olmadığını söylemiştir.


bu inanılmaz bir sabır örneğiydi. 2 yıl boyunca intikam duygusuyla yaşamak, intikam duygusunun kalplerinde hiç sönmemesi, hep içlerinde yaşatmaları ve bunu sadece efendilerine onurunu geri vermek için büyük sadakatle yapmaları, olayın niteliğini, şaşırtıcılığını, muazzamlığını gözler önüne seriyordu. 2 yıllık bekleyiş sonucunda hiçbir faaliyet gözlere çatmayınca, kira ve adamları rahatladılar. oishi ve adamlarından şüphelenmemeye başladılar. artık oishi ve adamlarının istediği olmuştu.


gizli bir buluşmayla, oishi ve 59 ronin kira’ya karşı harekete geçmeleri konusunda mutabakata vardılar. ama oishi sadece 46 adamın harekete iştirak etmesine izin vermişti. geri kalan 13 adamı ailelerine gönderilmişti.


oishi ve adamları birer birer edo şehrine sızdı. 14 aralık 1702’nin karlı ve soğuk bir kış gecesinde, 47 ronin, kira çay töreni düzenlerken konağına doğru harekete geçti. 47 ronin iki gruba ayrılmıştı. bir kısmı konağın önünden, bir kısmı da arkadan saldırıya geçmişti. büyük bir çatışmanın ardından, 47 ronin kira’nın silahlı 61 nöbetçisiyle çatışmaya başladı. 1,5 saatlik çatışmanın sonunda kira’nın adamlarının işi bitirilmiş ve kira adamlarından mahrum kalarak savunmasız kalmıştı. roninler 1 adam kaybetmiş ve 46 kişi kalmışlardı.


aramalar sonucunda, kira konağın ek binalarından birinde gizlenmiş halde bulundu. roninler kira’yı avluya getirdi ve ona, liderleri asano’ya tanınmış aynı seçeneği ve ayrıcalığı tanıyarak onurlu bir şekilde intihar etmesini teklif ettiler. kira teklifi kabul etmedi. roninler, efendileri asano’nun kendisini öldürdüğü bıçakla onun kafasını kestiler. görevlerini tam anlamıyla sembolik olarak sonlandırmak için, efendileri asano’nun gömüldüğü sengakuji tapınağı’na geldiler. efendilerinin onurunu geri iade etmek için ve onun şerefine, kira’nın kesilmiş kafasını tapınağa yerleştirdiler.


onlar ölmeye çok önceden hazırdılar ve kendilerini bu intikama adamışlardı. 46 adam, gerçek samurayın olması gerektiği gibi sadakat olgusunu yerine getirdikleri ve yamaga soko gibi adamların ileri sürdüğü idealleri gerçekleştirmiş olmanın rahatlığıyla kaderlerini bekleyecekti. ayrıca dikkat edildiyse, asano’nun adamları kira’nın topraklarına saldırmamışlardı ve onlar için gerekli olan en önemli şeyi almışlardı. yani kira’nın kafasını... efendilerinin onurunu geri verecekleri en önemli malzemeyi…


geriye bir tek şey kalıyordu. oishi, edo’daki şogunluğa ne yapmış oldukları hakkında bilgi vermeleri için iki temsilci gönderdi. sengakuji tapınağı’nda bekleyeceklerini ve şogundan olay üzerine bir emir beklediğini iletmişti. burası yoruma ve her türlü değerlendirmeye açıktır. kaçmak yerine, görevlerini layıkıyla yerine getirmiş olmanın bir huzuru vardı ve onlar için bir nevi nirvanaya ulaşılmıştı. artık kalpler rahattı.


şogun tsunayoshi, kızgın olmak ve öfkelenmek yerine, 47 roninin liderine gösterdiği sadakate hayran kalmıştı. bu bakış açısı, şogun tsunayoshi’nin vereceği kararı çok müşkül hale getiriyordu. onlara büyük hayranlık duymuştu. ama bir yandan yürürlükte olan kanunlar vardı, uygulanması gerekiyordu. onların yaptıkları kahramanca işe sempatiyle bakmasına ve onlarla aynı duyguları paylaşmasına rağmen ikilem içindeydi. ya bushido felsefesinin en büyük yönlerinden birini gösterdikleri ve efendileri asano’nun onurunu savundukları için onları affetmeliydi. çünkü bushido prensipleri açısından, takdir edilecek bir olaya imza atmışlardı. ya da kanunlarda yazılı olduğu üzere onları cezalandırmalıydı. eğer duygusal sebepler nedeniyle onları affederse, onların onurlarını küçümsemiş ve samuray kurallarını zayıflatmış olmaz mıydı?


47 gün süren düşünme evresinden sonra tsunayoshi, oishi ve onun hayatta kalmış 45 adamına bir suçlu olarak değil, onurlu bir savaşçı olarak kendilerini infaz etmelerini emretmiştir. burası çok ilginçtir! eğer şogun bir suçlu olarak öldürülmelerini isteseydi, onların ortaya koydukları bushido felsefesi zedelenmiş olacaktı. ama onurlu bir savaşçı gibi ölmelerini emrederek, hem kanunları uygulamış hem de bushido felsefesini sekteye uğratmamıştır. roninler arasında en genç olanı, kira’nın ölümünü haber vermesi için ako’ya gönderilmiştir.


4 şubat 1703 yılında 46 ronin, dört gruba ayrılarak dört farklı daimyoya gönderilmişti. bunun nedeni, daimyoların, söz konusu emrin uygulanıp uygulanmadığını denetlemeleri ve ölümlerine tanıklık etmeleriydi. oishi ve geri kalan 45 ronin aynı anda kahramanca seppuku (hara kiri) yapmışlar ve onurluca kendilerini kurban etmişlerdir. ölümlerinden sonra 46 ronin, efendilerinin gömülü olduğu sengakuji tapınağı’ndaki mezarının her iki yanına gömülmüşlerdir.


söylentiye göre, sokakta oishi ile ağız dalaşına giren satsumalı samuray onların gömüldüğü sengakuji tapınağı’na gelmiş, ona hakaret ettiği ve bunun kefaretini ödemek istediği için, kendi karnını kesmiştir.


47 ronin intikamı, edo dönemi boyunca büyük tartışmalara yol açmış ve üzerinde çok konuşulmuştur. mesela oishi ve adamlarının uygun zamanı bekleyip saldırabilecekleri riski göz önüne alınarak kira’nın hayatının tehdit altında olmasının göz ardı edilmesi dikkatleri çekmiştir. ayrıca roninlerin yaptığı işin doğru olmadığını söyleyenler de vardı. yamamoto tsunetomo’nun yazdığı hagakure eserinde konfüçyüs bilgini sato naotaka’nın 47 roninin hareketini kusurlu bulduğu aktarılmaktadır. ona göre şogun, asano’ya intihar etmesini emretmişti ve mesele orada bitmeliydi. şogunun kararına uyulmalıydı. tsunetomo’nun inancına göre, 47 ronin sengakuji’de intihar ettiği zaman görevini tamamlamıştı. ama naotaka gibi kişiler kira için çok ağır laflar etmiş, onu korkak olarak değerlendirmiş ve onun hırsları yüzünden bir çok ölümün gerçekleştiğini söylemiştir. asami yasuda gibi isimler, 47 ronini savunmuş ve yaptıkları şeyin şogunluğa meydan okumak olmadığını belirtmiştir. japonya tarihinin en tanınmış oyun yazarlarından olan chikamatsu, chushingura adıyla 47 roninleri öven bir kabuki oyunu yazmış ve bu eser, ebedi bir klasik olmuştur.


oishi kuranosuke ve onun roninleri bir efsane oldu. onlar yıllarca japon televizyonlarında konuşuldu, sinemalara konu oldular, kitaplarda haklarında yazıldı çizildi ve her zaman inanılmaz göründüler. günümüzde idealize edilmiş samuraya duyulan özlem dinmiyor ve tokyo’nun sengakuji tapınağı gibi mekanlarda bu özlem fazlasıyla açığa çıkıyor. ziyaretçiler her gün 47 ronin’in mezarlarında tütsü yakıyor.(alıntı)


BUNRAKU



BUNRAKU



Bunraku (Japonca: 文楽, Bunraku), 1684 yılında Japonya'nın Osaka kentinde doğmuş geleneksel Japon kukla tiyatrosu türüdür. Ningyo coruri (人形浄瑠璃) olarak da adlandırılır. Bu ad şamisen çalımı ve gösteri metninin okunmasını kapsayan coruri / joruri müziği ve Japoncada kukla anlamına gelen ningyo sözcüklerinin birleşmesinden türetilmiştir. Bunrakuda şamisenin yerine nadiren de olsa taiko davulu denen bir tür tamtam da kullanılır.


Bunraku gösterilerinde üç tür gösterici yer alır:

Ningyōtsukai ya da Ningyozukai - Kuklacılar

Tayu - okuyucular


Şamisen müzisyenleri



Geçmişi


İlk olarak, bunraku terimi yalnızca 1872 yılında Osaka'da kurulan özel bir tiyatroyu belirtmek için kullanılıyordu. Daha sonra Umemura Bunrakken'dan adını alan bu kuklacılık türü öylesine büyük üne kavuştu ki pek çok Japon bu terimi geleneksel Japon kukla tiyatrosunun tüm türleri anlatmak için kullanmaya başladı. Başlangıçta kabuki gibi yalnızca soylu kesim için icra edilen bir sanat olduysa da Meiji dönemine gelinene kadar halk arasında da hızla yayıldı ve bu döneme kadar popüleritesini korudu.



Kuklaların özellikleri


Bunraku oyunlarında kullanılan kuklaların boyları 100 ila 125 santimetre arasında değişebilir. Boyutlardaki farklılıklar kuklanın yaşına, cinsiyetine ve kukla trupunun özelliklerinden ileri gelir. Japonya'daki tiyatrolar içinde, geleneksel Osaka tiyatrosundaki kukla figürleri diğer yerlere oranla daha küçük boyutta olmuştur. Başka bölgelerde, açıkhavada geniş mekânlarda sergilnen oyunların kuklalarının daha büyük tasarlanılması yoluna gidilmiştir


Bunraku kuklalarının baş bölümleri ve elleri, işlerinde uzman ustalarca işlense de gövde ve kostümler kuklacılar tarafından yapılır. Baş bölümünün tasarımında ayrıntılı işlemeler uygulanabilir. Eğer oyunlar doğaüstü güçleri anlatan bölümler içiriyorsa kukla, yüzü bir anda bir şeytanınkine dönüşen biçimlerde de tasarlanabilir. Daha basit yüz betimlemeleri sağa-sola, yukarı-aşağı hareket eden gözlerden, burundan, ağızdan ve hareket edebilen kaşlardan oluşur.


Kuklanın başının her hareketi, gövdenin arkasındaki bir boşluktan sol elini içeri sokarak, boyundan aşağı uzanan bir kulpu yöneten başkuklacı tarafından yapılır. Omozukai adı verilen bu başkuklacı, sağ elini ise kuklanın sağ elini hareket ettirmek için kullanır.[1] Hidarizukai ya da saşizukai denen sol kuklacı ise tiyatro topluluğunun kendi yöntem ve kurallarına göre kendi sağ eliyle kuklanın sol elini yönetir. Bu el kuklanın dirseğinden uzanan bir kulp aracılığıyla oynatılır. Aşizukai adı verilen üçüncü kuklacı da kuklanın ayak ve bacaklarını oynatır. Bir kukla oynatıcısının sahneye çıkabilmesi için en az 10 yıllık bir çıraklık sürecinden geçmesi gerekir. [2][1]


Bunrakuda hepsi olmasa da çoğu kukla karakteri 3 kuklacı gerektirir.[1] Bu kukla oynatıcıları diğer türlerin aksine saklanmaz, izleyicilerin gözü önünde çoğu zaman siyah elbiseler giyerek gösteriyi gerçekleştirirler. Bazı gösterilerde kuklacılar siyah başlıklarla baş ve yüzlerini de örterek görünmez olur, bazılarındaysa yalnızca başkuklacının yüzü açık bırakılır ve bu oyun türüne dezukai denir.[1]





Oyunun özellikleri



Genellikle bir okuyucu bütün karakterlerin bölümlerini okur. Bunu yaparken, bir karakterden öbürüne geçerken sesinin tonunu değiştirir. Ancak çoklu seslendirmelerin de yapıldığı görülür. Seslendirmeyi yapanlar, kuklaları oynatanlar değildir. Okuyucular dönen bir sahne üzerinde şamisen çalanların yanlarında oturur. Ara ara dönen bu sahne bir sonraki sahne için müzisyenleri değiştirir.


Bunraku kukla tiyatrolarında kullanılan şamisenler, diğer şamisenlerden daha farklıdır. Bu türün ses tonu daha alçaktır ve daha toktur.


Bunrakular, kabuki ile pek çok ortak konuya sahiptir. Pek çok oyun hem kabuki oyuncuları hem de bunraku sergileyen kukla trupları tarafından sergilenmiştir. Bunrakular özellikle âşıkların intiharlarını konu edinen oyunları ile bilinir. Kırk yedi Ronin adlı hikâye hem kabuki de hem de bunraku da ünlüdür.


Kabuki bir oyuncunun tiyatrosuyken, bunraku bir işleticinindir. Bunrakuda, gösterilerden önce okuyucu elindeki metinle birlikte sahneye çıkar ve izleyicileri selamlayarak kâğıtta yazılanlara bağlı kalacağına ilişkin söz verir. Kabuki de oyuncular kelime oyunları yaparlar, doğaçlama sözler söyler, zaman ve mekânın koşullarına göndermeler yaparak metinde yer almayan sözler söyleyebilirler


Bunraku oyularının yazımı konusunda en tanınmış yazarlardan biri Çikamatsu Monzaemon'dur. Kendisinin olduğu düşünülen yüzden fazla oyunla çoğu zaman Japonya'nın Shakespeare'i olarak adlandırılır.


Bunraku düzenleyen kuruluşlar, oynatıcılar ve kukla yapımcıları Japonya Hükûmeti'nin Yaşayan Millî Değerler programı altında korumaya alınmıştır



Günümüzde bunraku


Japonya'da Osaka, Ulusal Bunraku Tiyatosu devlet destekli bunrakunun merkezidir. Truplar yılda ortalama 5 oyun hazırlarlar ve her biri 2 ila 3 hafta Osaka'da sergilendikten sonra başkent Tokyo'da Ulusal Tiyatro'da oynanmak için turneye çıkar. Daha sonra Japonya'nın diğer yöreleri ve nadiren de olsa yurtdışı turneleri düzenlenir.


II. Dünya Savaşı'ndan önce profesyonel, yarı-profesyonel ve amatör truplarla sayıları yüzleri bulan kukla topluluklarının sayıları bu dönemden sonra hızla düşmüş ve günümüzde 30 dolaylarındadır. Bu truplar yılda bir-iki kez sahneye çıkar ve genellikle ulusal festivallerde görünürler. Bunların yanında bazı yerel kukla trupları etkin biçimde oyun sergilemeyi sürdürür.


Kobe'nin güneybatısında yer alan bir ada olan Avaci'de kurulan Avaci Kukla Topluluğu günlük olarak kısa gösteriler sunar ve bu gösterilerle Amerika Birleşik Devletleri, Rusya gibi ülkelere turneye çıkmıştır.(Kaynak.Vikipedi, özgür ansiklopedi)


















































































6 Eylül 2011 Salı

ATEŞ VE SU

ATEŞ VE SU

Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında

sevdalanmış onun deli dalgalarına.

Hırçın hırçın kayalara vuruşuna,

yüreğindeki duruluğa

Demiş ki suya:

Gel sevdalım ol,

Hayatıma anlam veren mucizem ol...

Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa

al demiş;

Yüreğim sana armağan...

Sarılmış ateşle su birbirlerine

sıkıca, kopmamacasına...

Zamanla su, buhar olmaya,

ateş, kül olmaya başlamış.

Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...

Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de

yüreğindeki kederi de

alıp gitmiş uzak diyarlara su...

Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları...

Aramış suyu diyarlar boyu,

günler boyu, geceler boyu

Bir gün gelmiş, suya varmış yolu

Bakmış o duru gözlerine suyun,

biraz kırgın, biraz hırçın.

Ve o an anlamış;

aşkın bazen gitmek olduğunu.

Ama gitmenin yitirmek olmadığını....

Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla.

İşte o zamandan beridir ki:

Ateş sudan,

su ateşden kaçar olmuş..

Ateşin yüreğini sadece su,

Suyun yüreğini

Sadece ateş alır olmuş...


( alıntı)

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Bir Nefes İstanbul'un Fotoğrafları - '' Charles Bukowski ''




Afrika'ya ilaç göndermeye karar vermiştik;

- fakat hepsinin üzerinde ''Tok Karnına'' yazıyordu...

5 Mayıs 2011 Perşembe

ANNELER GÜNÜ


Anneler Günü


Anneler Günü, anneleri anmak ve onurlandırmak amacıyla tüm dünyada farklı zamanlarda kutlanan özel gün. Anna Jarvis'in kaybettiği kendi annesi için 1908 yılında başlattığı anma günü, 1914 yılında Kongrenin onayıyla Amerika çapında genişledi. Zamanla başka ülkelere de yayıldı.

Annelere armağan edilen bu özel gün Türkiye'de 1955 yılından bu yana kutlanmaktadır. Türkiye'de Mayıs ayının 2. Pazar günü Anneler Günü olarak kutlanır. Bu evrensel günde, Dünyada milyonlarca anne, çocukları tarafından sevgi ve saygı ile anılır.

Tarihi

Anneler günü, anneleri onurlandıran bir tatil günüdür. Değişik günlerde ve dünyada değişik ülkelerde kutlanır. Bu günde anneler çeşitli hediyeler alır.[1] Farklı ülkelerdeki insanlar yılın farklı günlerinde kutlar, çünkü gün rakamı farklıdır.

Anneler günü geleneği, Antik Yunanlı'ların Yunan mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rhea onuruna verdikleri yıllık ilkbahar festivali kutlamalarıyla başlar. Antik Romalı'lar da ilkbahar festivallerini İsa'nın doğumundan 250 yıl öncesinden ana tanrıça Kibele onuruna kutluyorlardı.[2]


Dünyanın değişik kısımlarında Anneler Günü


Anneler Günü dünyada farklı günlerde kutlanır. En geniş şekilde Mayıs ayının ikinci haftasında kutlanır


Şubat'ın ikinci Pazar günü
10 Şubat 2008
8 Şubat 2009
14 Şubat 2010

Norveç


2 Şubat
Yunanistan


Shevat 30
(30 Ocak-31 Mart arası bir zaman)
İsrail

3 Mart
Gürcistan

8 Mart
Afganistan
Arnavutluk
Ermenistan

Azerbaycan
Belarus
Bosna Hersek

Bulgaristan
Laos
Makedonya

Moldova
Karadağ
Romanya

Rusya
Sırbistan
Kazakistan

Büyük Perhiz'in dördüncü Pazarı
2 Mart 2008
22 Mart 2009
14 Mart 2010

İrlanda
Nijerya

Birleşik Krallık


21 Mart
(Ekinoks)
Bahreyn
Mısır
Irak

Ürdün
Kuveyt
Umman

Lübnan
Filistin
Katar

Suudi Arabistan
Sudan
Suriye

Birleşik Arap Emirlikleri
Yemen (Genel olarak her Arap ülkesi)


25 Mart
Slovenya


7 Nisan
Ermenistan


21 Nisan
(Çin takvimi)
Çin


Baisakh Amavasya (Mata Tirtha Aunsi)
Nepal


Mayıs'ın ilk Pazar günü
4 Mayıs 2008
3 Mayıs 2009
2 Mayıs 2010

Macaristan
Litvanya*

Portekiz
İspanya


8 Mayıs
Arnavutluk (Babalar Günü)
Güney Kore (Babalar Günü)


10 Mayıs
El Salvador
Guatemala

Meksika


Mayıs'ın ikinci Pazar günü
11 Mayıs 2008
10 Mayıs 2009
9 Mayıs 2010
8 Mayıs 2011

ABD
Anguilla
Aruba
Avustralya
Avusturya
Bahamalar
Bangladeş
Barbados
Belçika
Belize
Bermuda
Bonaire
Brezilya

Brunei
Bulgaristan
Kanada
Şili
Çin
Tayvan
Kolombiya
Hırvatistan
Kuba [4]
Curaçao
Çek Cumhuriyeti

Danimarka
Ekvator
Estonya
Finlandiya
Almanya
Gana
Yunanistan
Grenada
Honduras
Hong Kong
İzlanda
Hindistan
İtalya

Jamaika
Japonya
Kıbrıs Cumhuriyeti
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Letonya*
Malta
Malezya
Myanmar
Hollanda
Yeni Zelanda
Pakistan
Peru [5]
Filipinler
Porto Riko

Slovakya
Güney Afrika
Saint Lucia
Saint Vincent ve Grenadinler
Sint Maarten
Singapur
Surinam
İsviçre
Trinidad ve Tobago
Türkiye
Ukrayna
Uruguay

Venezuela
Zimbabwe


15 Mayıs
Paraguay


26 Mayıs
Polonya


27 Mayıs
Bolivya

Mayıs'ın son Pazar günü
25 Mayıs 2008
31 Mayıs 2009
30 Mayıs 2010

Cezayir
Dominik Cumhuriyeti

Fransa (Pentecost meydana geliyorsa Mayıs'ın ilk Pazarı)
Fransız Antilleri (Pentecost meydana geliyorsa Mayıs'ın ilk Pazarı)
Haiti

Mauritius
Fas

İsveç
Tunus


30 Mayıs
Nikaragua


1 Haziran
Moğolistan (Anneler ve Çocuklar günü.)


Haziran'ın ikinci Pazar günü
8 Haziran 2008
14 Haziran 2009
13 Haziran 2010

Lüksemburg


Haziran'ın son Pazar günü
29 Haziran 2008
28 Haziran 2009
27 Haziran 2009

Kenya


12 Ağustos
Tayland (Kraliçe Sirikit Kitiyakara' nın doğum günü)

15 Ağustos (Assumption Day)
[[Dosya:{{Şablon:Antwerp ülke ismi ülke bayrağı}}border22x20pxŞablon:Antwerp ülke ismi]] Antwerp (Belçika)
Kosta Rika


Ekim'in ikinci Pazartesi günü
13 Ekim 2008
12 Ekim 2009
11 Ekiim 2010

Malawi


14 Ekim
Belarus


Ekim'in üçüncü Pazar günü
19 Ekim 2008
18 Ekim 2009
17 Ekim 2010

Arjantin (Día de la Madre)


Kasım'ın son Pazar günü
30 Kasım 2008
29 Kasım 2009
28 Kasım 2010

Rusya


8 Aralık
Panama


16 Aralık, İran takvimi: 25 Azar (Anne ve çocuk vakfı)
İran


22 Aralık
Endonezya

yazı.vikipedi

4 Mayıs 2011 Çarşamba

ATATÜRK'ÜN YAZDIĞI GEOMETRİ KİTABI VE ÖNEMİ


Atatürk’ün Yazdığı Geometri Kitabı ve Önemi


Atatürk Türk ulusu için her alanda yenilik ve çağdaşlığın yolunu açarken aynı zamanda bilimsel alanda da herkes tarafından bilinmeyen oldukça faydalı bir çalışmaya imza atmıştır.Atatürk 1936-1937 yıllarında küçük fakat işlevi ve önemi hacminden daha büyük denebilecek bir geometri kitabı yazmıştır.Yazdığı 44 sayfalık bu geometri kitabı ile geometri terimlerinin bugün kolay bir şekilde yazılıp anlaşılmasını sağlamıştır. Zira Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı’nda kendi el yazısı ile kaleme aldığı geometri kitabında matematiksel birçok terim geliştirilmiş diğer taraftan bu kitap ile anlaşılması oldukça güç olan Osmanlıca geometri terimlerine Türkçe karşılıklar bulanarak geometrinin ezberlenmesi ve öğrenilmesi güçlüğüne son verilmiştir.


Kitap, 1937’de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yazar adı konmadan yayınlanmış, kitabın ikinci bir baskısı 1971 yılında da Türk Dil Kurumu tarafından çıkarılmıştır. Birçok geometri terimini yazdığı bu kitapla anlaşılır hale getiren Atatürk’ün böylelikle geometrinin öğrenilmesi ve anlaşılmasındaki hizmeti büyük olmuştur.


Keza Osmanlıca sözcüklerle karşılaştırıldığında yapılan işin ne denli önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Yazımızın en altındaki karşılaştırmalarda da görülebileceği gibi bugün kullandığımız matematik ve geometri terimlerinin hemen hemen tamamı Atatürk tarafından türetilmiş olup bu sözcüklerin büyük çoğunluğu tutmuş yani kabul görmüştür. Atatürk’ün yazdığı geometri kitabının adı: “Geometri” dir. Kitap 3. Türk Kurultayı’ndan hemen sonra yazılmıştır.


Türkçe matematik ve geometri terimlerini Atatürk’e borçlu olduğumuzu biliyor muydunuz?


“Müsellesin, zaviyetan-ı dahiletan mecmu’ü 180 derece ve müselles-i mütesaviyü’l-adla, zaviyeleri biribirine müsavi müselles demektir.” yerine “Üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir ve eşkenar üçgen, açıları birbirine eşit üçgen demektir.” dememizi Atatürk’e borçluyuz.


“Müsellesin, zaviyetan-ı dahiletan mecmu’ü 180 derece ve müselles-i mütesaviyü’l-adla, zaviyeleri biribirine müsavi müselles demektir.” Osmanlıca bilmeyenlerimizin bu cümleyi anlayacağını sanmıyoruz.


Bugün kullandığımız Türkçe ile yukardaki cümle şu anlama geliyor: “Üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir ve eşkenar üçgen, açıları birbirine eşit üçgen demektir.”1937 yılından önce öğrenciler matematiği Osmanlıca terimlerle öğreniyorlardı. Daha doğrusu öğrenmiyorlar, ezberliyorlardı. Ta ki, Atatürk’ün bizzat yazdığı Geometri kitabında yeni matematik terimler geliştirilene kadar bu durum böylece sürüp gitti.



Atatürk’ün Geometri İsimli Kitabı Yazmasının Sebebi:


1937 yılının Kasım ayında yeni bir eğitim ve öğretim yılına girilirken, Mustafa Kemal Atatürk, Türk Dil Kurumu’nun çeşitli bilim dallarına ait Türkçe terimleri saptadığını, bu sayede dilimizin yabancı dillerin etkisinden kurtulma yolunda önemli adım attığını ilan eder. Aynı yıl içinde okullarda, eğitim Türkçe terimlerle basılmış olan kitaplarla yapılmaya başlanmıştır. Bu olay kültür hayatımız için önemli bir adım olmuştur. Atatürk, dilde özleşmeyi olanakların son kertelerine kadar zorlamış, bilim ve düşünce dilinin sadeleştirilmesinin ve eğitimin Türkçe yapılmasının gerekliliğini her yerde önemle vurgulamıştır. Atatürk’ün geometri kitabını yazmasındaki sebep:


● Türkçeyi yabancı kelimelerden arındırarak anlaşılır bir haline getirme çalışmalarına hizmet etmek
● Bilim dilinin de anlaşılır öz bir Türkçe olmasını sağlamak
● Böylelikle Türkçeyi bir bilim dili haline getirmektir.


Bazı Osmanlıca Geometri Terimlerinin Atatürk Tarafından Türetilen Türkçe Karşılıkları


*Bu’ud - boyut
*mekan - uzay
*satıh - yüzey
*kutur - çap
*nısf-ı kutur - yarıçap
*kavis - yay
*muhit-i daire - çember
*mümâs - teğet
*zâviye - açı
*re’sen mütekabil zâviyeler - ters açılar
*zâviyetan’ı mütabâdiletân-ı dâhiletan - iç ters açılar
*kaaide - taban
*ufkî - yatay
*şâkulî - düşey
*amûd - dikey
*zâviyetân-ı mütevâfıkatân - yöndeş açılar
*va’zîyet - konum
*mustatîl - dikdörtgen
*muhammes - beşgen
*müselles-i mütesâviyü’l-adlâ’ - eşkenar üçgen
*müselles-i mütesâviyü’ssâkeyn - ikizkenar üçgen
*şibh-i münharif - yamuk
*mecmû - toplam
*nisbet - oran
*tenasüb - orantı
*mesâha-i sathiyye - alan
*müştak - türev
*müsavi - eşit
*mahrut - koni
*faraziye - varsayı
*hat - çizgi
*mukavves - eğri
*seviye - düzey
*dılı - kenar
*muvazi - paralel-koşut
*menşur - pürüzma
*hattı mail - eğik
*veter - kiriş
*re’s - köşe
*zaviyei hadde - dar açı
*hattı munassıf - açıortay
*muhit - çevre
*kaim zaviyeli müselles - dikey üçgen
*tamamlıyan zaviye - tümey açı
*murabba - kare
*mümaselet - imsiy
*umumi totale - ökül küre - yüre


Atatürk’ün önerdiği kelimelerden sadece “varsayı, pürüzma, dikey üçgen, dikey açı, tümey açı, imsiy, ökül, yüre” terimleri yerine, bugün sırasıyla “varsayım, prizma, dik üçgen, dik açı, tümler açı, benzerlik, tüm/bütün, küre” terimleri kullanılmaktadır.
http://www.ataturkinkilaplari.com