23 Kasım 2011 Çarşamba
47 RONİN EFSANESİ
BUNRAKU
Şamisen müzisyenleri
6 Eylül 2011 Salı
ATEŞ VE SU
sevdalanmış onun deli dalgalarına.
Hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
yüreğindeki duruluğa
Demiş ki suya:
Gel sevdalım ol,
Hayatıma anlam veren mucizem ol...
Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa
al demiş;
Yüreğim sana armağan...
Sarılmış ateşle su birbirlerine
sıkıca, kopmamacasına...
Zamanla su, buhar olmaya,
ateş, kül olmaya başlamış.
Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...
Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de
yüreğindeki kederi de
alıp gitmiş uzak diyarlara su...
Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları...
Aramış suyu diyarlar boyu,
günler boyu, geceler boyu
Bir gün gelmiş, suya varmış yolu
Bakmış o duru gözlerine suyun,
biraz kırgın, biraz hırçın.
Ve o an anlamış;
aşkın bazen gitmek olduğunu.
Ama gitmenin yitirmek olmadığını....
Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla.
İşte o zamandan beridir ki:
Ateş sudan,
su ateşden kaçar olmuş..
Ateşin yüreğini sadece su,
Suyun yüreğini
Sadece ateş alır olmuş...
7 Mayıs 2011 Cumartesi
5 Mayıs 2011 Perşembe
ANNELER GÜNÜ
Anneler Günü
Anneler Günü, anneleri anmak ve onurlandırmak amacıyla tüm dünyada farklı zamanlarda kutlanan özel gün. Anna Jarvis'in kaybettiği kendi annesi için 1908 yılında başlattığı anma günü, 1914 yılında Kongrenin onayıyla Amerika çapında genişledi. Zamanla başka ülkelere de yayıldı.
Annelere armağan edilen bu özel gün Türkiye'de 1955 yılından bu yana kutlanmaktadır. Türkiye'de Mayıs ayının 2. Pazar günü Anneler Günü olarak kutlanır. Bu evrensel günde, Dünyada milyonlarca anne, çocukları tarafından sevgi ve saygı ile anılır.
Tarihi
Anneler günü, anneleri onurlandıran bir tatil günüdür. Değişik günlerde ve dünyada değişik ülkelerde kutlanır. Bu günde anneler çeşitli hediyeler alır.[1] Farklı ülkelerdeki insanlar yılın farklı günlerinde kutlar, çünkü gün rakamı farklıdır.
Anneler günü geleneği, Antik Yunanlı'ların Yunan mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rhea onuruna verdikleri yıllık ilkbahar festivali kutlamalarıyla başlar. Antik Romalı'lar da ilkbahar festivallerini İsa'nın doğumundan 250 yıl öncesinden ana tanrıça Kibele onuruna kutluyorlardı.[2]
Dünyanın değişik kısımlarında Anneler Günü
Anneler Günü dünyada farklı günlerde kutlanır. En geniş şekilde Mayıs ayının ikinci haftasında kutlanır
Şubat'ın ikinci Pazar günü
10 Şubat 2008
8 Şubat 2009
14 Şubat 2010
Norveç
2 Şubat
Yunanistan
Shevat 30
(30 Ocak-31 Mart arası bir zaman)
İsrail
3 Mart
Gürcistan
8 Mart
Afganistan
Arnavutluk
Ermenistan
Azerbaycan
Belarus
Bosna Hersek
Bulgaristan
Laos
Makedonya
Moldova
Karadağ
Romanya
Rusya
Sırbistan
Kazakistan
Büyük Perhiz'in dördüncü Pazarı
2 Mart 2008
22 Mart 2009
14 Mart 2010
İrlanda
Nijerya
Birleşik Krallık
21 Mart
(Ekinoks)
Bahreyn
Mısır
Irak
Ürdün
Kuveyt
Umman
Lübnan
Filistin
Katar
Suudi Arabistan
Sudan
Suriye
Birleşik Arap Emirlikleri
Yemen (Genel olarak her Arap ülkesi)
25 Mart
Slovenya
7 Nisan
Ermenistan
21 Nisan
(Çin takvimi)
Çin
Baisakh Amavasya (Mata Tirtha Aunsi)
Nepal
Mayıs'ın ilk Pazar günü
4 Mayıs 2008
3 Mayıs 2009
2 Mayıs 2010
Macaristan
Litvanya*
Portekiz
İspanya
8 Mayıs
Arnavutluk (Babalar Günü)
Güney Kore (Babalar Günü)
10 Mayıs
El Salvador
Guatemala
Meksika
Mayıs'ın ikinci Pazar günü
11 Mayıs 2008
10 Mayıs 2009
9 Mayıs 2010
8 Mayıs 2011
ABD
Anguilla
Aruba
Avustralya
Avusturya
Bahamalar
Bangladeş
Barbados
Belçika
Belize
Bermuda
Bonaire
Brezilya
Brunei
Bulgaristan
Kanada
Şili
Çin
Tayvan
Kolombiya
Hırvatistan
Kuba [4]
Curaçao
Çek Cumhuriyeti
Danimarka
Ekvator
Estonya
Finlandiya
Almanya
Gana
Yunanistan
Grenada
Honduras
Hong Kong
İzlanda
Hindistan
İtalya
Jamaika
Japonya
Kıbrıs Cumhuriyeti
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Letonya*
Malta
Malezya
Myanmar
Hollanda
Yeni Zelanda
Pakistan
Peru [5]
Filipinler
Porto Riko
Slovakya
Güney Afrika
Saint Lucia
Saint Vincent ve Grenadinler
Sint Maarten
Singapur
Surinam
İsviçre
Trinidad ve Tobago
Türkiye
Ukrayna
Uruguay
Venezuela
Zimbabwe
15 Mayıs
Paraguay
26 Mayıs
Polonya
27 Mayıs
Bolivya
Mayıs'ın son Pazar günü
25 Mayıs 2008
31 Mayıs 2009
30 Mayıs 2010
Cezayir
Dominik Cumhuriyeti
Fransa (Pentecost meydana geliyorsa Mayıs'ın ilk Pazarı)
Fransız Antilleri (Pentecost meydana geliyorsa Mayıs'ın ilk Pazarı)
Haiti
Mauritius
Fas
İsveç
Tunus
30 Mayıs
Nikaragua
1 Haziran
Moğolistan (Anneler ve Çocuklar günü.)
Haziran'ın ikinci Pazar günü
8 Haziran 2008
14 Haziran 2009
13 Haziran 2010
Lüksemburg
Haziran'ın son Pazar günü
29 Haziran 2008
28 Haziran 2009
27 Haziran 2009
Kenya
12 Ağustos
Tayland (Kraliçe Sirikit Kitiyakara' nın doğum günü)
15 Ağustos (Assumption Day)
[[Dosya:{{Şablon:Antwerp ülke ismi ülke bayrağı}}border22x20pxŞablon:Antwerp ülke ismi]] Antwerp (Belçika)
Kosta Rika
Ekim'in ikinci Pazartesi günü
13 Ekim 2008
12 Ekim 2009
11 Ekiim 2010
Malawi
14 Ekim
Belarus
Ekim'in üçüncü Pazar günü
19 Ekim 2008
18 Ekim 2009
17 Ekim 2010
Arjantin (Día de la Madre)
Kasım'ın son Pazar günü
30 Kasım 2008
29 Kasım 2009
28 Kasım 2010
Rusya
8 Aralık
Panama
16 Aralık, İran takvimi: 25 Azar (Anne ve çocuk vakfı)
İran
22 Aralık
Endonezya
4 Mayıs 2011 Çarşamba
ATATÜRK'ÜN YAZDIĞI GEOMETRİ KİTABI VE ÖNEMİ
Atatürk’ün Yazdığı Geometri Kitabı ve Önemi
Atatürk Türk ulusu için her alanda yenilik ve çağdaşlığın yolunu açarken aynı zamanda bilimsel alanda da herkes tarafından bilinmeyen oldukça faydalı bir çalışmaya imza atmıştır.Atatürk 1936-1937 yıllarında küçük fakat işlevi ve önemi hacminden daha büyük denebilecek bir geometri kitabı yazmıştır.Yazdığı 44 sayfalık bu geometri kitabı ile geometri terimlerinin bugün kolay bir şekilde yazılıp anlaşılmasını sağlamıştır. Zira Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı’nda kendi el yazısı ile kaleme aldığı geometri kitabında matematiksel birçok terim geliştirilmiş diğer taraftan bu kitap ile anlaşılması oldukça güç olan Osmanlıca geometri terimlerine Türkçe karşılıklar bulanarak geometrinin ezberlenmesi ve öğrenilmesi güçlüğüne son verilmiştir.
Kitap, 1937’de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yazar adı konmadan yayınlanmış, kitabın ikinci bir baskısı 1971 yılında da Türk Dil Kurumu tarafından çıkarılmıştır. Birçok geometri terimini yazdığı bu kitapla anlaşılır hale getiren Atatürk’ün böylelikle geometrinin öğrenilmesi ve anlaşılmasındaki hizmeti büyük olmuştur.
Keza Osmanlıca sözcüklerle karşılaştırıldığında yapılan işin ne denli önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Yazımızın en altındaki karşılaştırmalarda da görülebileceği gibi bugün kullandığımız matematik ve geometri terimlerinin hemen hemen tamamı Atatürk tarafından türetilmiş olup bu sözcüklerin büyük çoğunluğu tutmuş yani kabul görmüştür. Atatürk’ün yazdığı geometri kitabının adı: “Geometri” dir. Kitap 3. Türk Kurultayı’ndan hemen sonra yazılmıştır.
Türkçe matematik ve geometri terimlerini Atatürk’e borçlu olduğumuzu biliyor muydunuz?
“Müsellesin, zaviyetan-ı dahiletan mecmu’ü 180 derece ve müselles-i mütesaviyü’l-adla, zaviyeleri biribirine müsavi müselles demektir.” yerine “Üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir ve eşkenar üçgen, açıları birbirine eşit üçgen demektir.” dememizi Atatürk’e borçluyuz.
“Müsellesin, zaviyetan-ı dahiletan mecmu’ü 180 derece ve müselles-i mütesaviyü’l-adla, zaviyeleri biribirine müsavi müselles demektir.” Osmanlıca bilmeyenlerimizin bu cümleyi anlayacağını sanmıyoruz.
Bugün kullandığımız Türkçe ile yukardaki cümle şu anlama geliyor: “Üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir ve eşkenar üçgen, açıları birbirine eşit üçgen demektir.”1937 yılından önce öğrenciler matematiği Osmanlıca terimlerle öğreniyorlardı. Daha doğrusu öğrenmiyorlar, ezberliyorlardı. Ta ki, Atatürk’ün bizzat yazdığı Geometri kitabında yeni matematik terimler geliştirilene kadar bu durum böylece sürüp gitti.
Atatürk’ün Geometri İsimli Kitabı Yazmasının Sebebi:
1937 yılının Kasım ayında yeni bir eğitim ve öğretim yılına girilirken, Mustafa Kemal Atatürk, Türk Dil Kurumu’nun çeşitli bilim dallarına ait Türkçe terimleri saptadığını, bu sayede dilimizin yabancı dillerin etkisinden kurtulma yolunda önemli adım attığını ilan eder. Aynı yıl içinde okullarda, eğitim Türkçe terimlerle basılmış olan kitaplarla yapılmaya başlanmıştır. Bu olay kültür hayatımız için önemli bir adım olmuştur. Atatürk, dilde özleşmeyi olanakların son kertelerine kadar zorlamış, bilim ve düşünce dilinin sadeleştirilmesinin ve eğitimin Türkçe yapılmasının gerekliliğini her yerde önemle vurgulamıştır. Atatürk’ün geometri kitabını yazmasındaki sebep:
● Türkçeyi yabancı kelimelerden arındırarak anlaşılır bir haline getirme çalışmalarına hizmet etmek
● Bilim dilinin de anlaşılır öz bir Türkçe olmasını sağlamak
● Böylelikle Türkçeyi bir bilim dili haline getirmektir.
Bazı Osmanlıca Geometri Terimlerinin Atatürk Tarafından Türetilen Türkçe Karşılıkları
*Bu’ud - boyut
*mekan - uzay
*satıh - yüzey
*kutur - çap
*nısf-ı kutur - yarıçap
*kavis - yay
*muhit-i daire - çember
*mümâs - teğet
*zâviye - açı
*re’sen mütekabil zâviyeler - ters açılar
*zâviyetan’ı mütabâdiletân-ı dâhiletan - iç ters açılar
*kaaide - taban
*ufkî - yatay
*şâkulî - düşey
*amûd - dikey
*zâviyetân-ı mütevâfıkatân - yöndeş açılar
*va’zîyet - konum
*mustatîl - dikdörtgen
*muhammes - beşgen
*müselles-i mütesâviyü’l-adlâ’ - eşkenar üçgen
*müselles-i mütesâviyü’ssâkeyn - ikizkenar üçgen
*şibh-i münharif - yamuk
*mecmû - toplam
*nisbet - oran
*tenasüb - orantı
*mesâha-i sathiyye - alan
*müştak - türev
*müsavi - eşit
*mahrut - koni
*faraziye - varsayı
*hat - çizgi
*mukavves - eğri
*seviye - düzey
*dılı - kenar
*muvazi - paralel-koşut
*menşur - pürüzma
*hattı mail - eğik
*veter - kiriş
*re’s - köşe
*zaviyei hadde - dar açı
*hattı munassıf - açıortay
*muhit - çevre
*kaim zaviyeli müselles - dikey üçgen
*tamamlıyan zaviye - tümey açı
*murabba - kare
*mümaselet - imsiy
*umumi totale - ökül küre - yüre
Atatürk’ün önerdiği kelimelerden sadece “varsayı, pürüzma, dikey üçgen, dikey açı, tümey açı, imsiy, ökül, yüre” terimleri yerine, bugün sırasıyla “varsayım, prizma, dik üçgen, dik açı, tümler açı, benzerlik, tüm/bütün, küre” terimleri kullanılmaktadır.
http://www.ataturkinkilaplari.com
27 Şubat 2011 Pazar
Bella Ciao ( cav bella ) ŞARKISI
BELLA CİAVO ( cav bella ) ŞARKISI
Bella Ciao, (Türkçe'de Çav Bella olarak bilinir) II. Dünya Savaşı sırasında, İtalyan partizanların söylediği bir şarkıdır.
Parça Milva'dan Yves Montand'a, KUD Idijoti'den Kızıl Ordu Korosu'na onlarca şarkıcı ve grup tarafından seslendirilmiştir. Türkiye'den de Grup Yorum "Çav Bella" adıyla, Mehmet Taneri de "Sen Sen Sen" adıyla şarkıyı Türkçe yorumlamışlardır. 1991 yılında Gökhan Semiz ve Grup Vitamin, Bella Ciao'ya eğlenceli Türkçe sözler yazarak şarkının bir parodi versiyonunu yapmışlardı. "Cevriye" adlı bu şarkı grubun kendileriyle aynı adı taşıyan rap albümlerinde yer almaktadır.
Çav Bella şarkısı İtalya'da Mussolini döneminde anti - faşist , komünist , devrimci , sosyalist grupların marşıdır . Bu sözlerin yazarı bilinmemektedir , ve melodisi eski İtalyan Halk Şarkılarından Po Valley adlı şarkının melodisine benzemektedir .
Şarkının sözleri
Bir sabah uyandım
Elveda güzellik, Elveda güzellik, Elveda güzellik! Elveda ! Elveda!
Bir sabah uyandım
Ve işgalcileri buldum
Ey partizan beni uzaklara götür
Elveda güzellik, Elveda güzellik, Elveda güzellik! Elveda ! Elveda!
Ey partizan beni uzaklara götür
Çünkü ölümün yaklaştığını hissediyorum
Eğer ben ölürsem partizanca
(Eğer ben ölürsem dağlarda)
Elveda güzellik, Elveda güzellik, Elveda güzellik! Elveda ! Elveda!
Eğer ben ölürsem partizanca
(Eğer ben ölürsem dağlarda)
Sen gömmelisin beni
Beni dağlara göm
(Sen gömmelisin beni)
Elveda güzellik, Elveda güzellik, Elveda güzellik! Elveda ! Elveda!
Beni dağlara göm
(Sen gömmelisin beni)
Güzel bir çiçeğin gölgesinin altına
Gelip geçenler diyecek
Elveda güzellik, Elveda güzellik, Elveda güzellik! Elveda ! Elveda!
Gelip geçenler diyecek
"Ne güzel bir çiçek"
Bu Partizan'ın çiçeğidir
Elveda güzellik, Elveda güzellik, Elveda güzellik! Elveda ! Elveda!
Bu Partizan'ın çiçeğidir
Özgürlük için ölen Partizanın
Metin Creative Commons Attribution/Share-Alike Lisansı altındadır; ek koşullar uygulanabilir. Ayrıntılar için Kullanım Koşullarına bakın.(vikipedi.özgür ansiklopedi)
25 Şubat 2011 Cuma
ATATÜRK'ÜN TÜRK ORDUSUNA MESAJLARI
ATATÜRK'ÜN TÜRK ORDUSUNA MESAJLARI
MEŞHUR EMİR
Dumlupınar Zaferi'nden sonra, 1 Eylül 1922 tarihinde kendi el yazısı ve imzasıyla Türk Ordusu'na verdiği meşhur emir
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ ORDULARI!
Afyonkarahisar - Dumlupınar büyük meydan muharebesinde zalim ve mağrur bir ordunun asıl muharebe birliklerini inanılmayacak kadar az bir zamanda imha ettiniz. Büyük ve necip milletimizin fedakârlıklarına layık olduğunuzu ispat ediyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk Milleti, istikbalinden emin olmaya haklıdır. Muharebe meydanlarındaki maharet ve fedakârlıklarınızı, yakından müşahade ve takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdirlerine vasıta olmak görevimi durmadan ve sürekli bir şekilde yerine getireceğim.
Başkumandanlığa tekliflerde bulunulmasını cephe kumandalığına emrettim.
Bütün arkadaşlarımın Anadolu'da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin fikrî güçlerini, kahramanlık ve vatanseverliğini, birbirleriyle yarışırcasına göstermeye devam eylemesini talep ederim.
Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Başkumandan Mustafa Kemal
1 Eylül 1338 ( 1922 )
NEFERLERE
Sakarya Zaferi'nden sonra TBMM'ce 19 Eylül 1921 günü Gazi ünvanı ve Mareşal rütbesi verilen Mustafa Kemal'in ilk işi bu mesajı orduya göndermek olmuştur...
Kurtuluş için yaptığımız bu savaştan çok daha evvel sizi başka muharebe meydanlarında da tanımış idim. Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rasgelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı senindir. Kanaatinle, imanınla, itaatinle hiçbir korkunun yıldıramadığı demir gibi pak kalbinle düşmanı nihayet alteden büyük gayretin için minnet ve şükranımı söylemeyi nefsime en aziz bir borç bildim. Sizin gibi kumandanları, zabitleri, neferleri olan bir millete yad elleri altında köle olmak mümkün değildir. Bu defa Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin hakkımda yeni bir rütbe ve Gazi ünvanıyla tecelli eden iltifat ve teveccühü, doğrudan doğruya size racidir. Milletin verdiği bu rütbeyle yükselen ordu, en şerefli ve en ulu bir gazayla mümtaz olan gene ordudur. Sizin kahramanlığınızla, sizin gösterdiğiniz nihayetsiz fedakârlıklar pahasına kazanılan büyük muzafferiyetin millet tarafından takdirine delalet eden bu ünvanı ve rütbeyi ancak size izafe ederek, bütün askerlik hayatımın en büyük sermaye-i iftiharı olarak taşıyacağım. Cenabı Hak giriştiğimiz kurtuluş mücadelesinde şerefli silah arkadaşlarıma kendilerini temyiz eden asaletin, civanmertliğin, kahramanlığın hakkı olan kati halâsı nasip etsin
Başkumandan Mustafa Kemal
20 Eylül 1921
CUMHURİYET'İN 15. YILDÖNÜMÜ'NDE ATATÜRK'ÜN ORDUYA SON MESAJI
29 Ekim 1938
"Zaferleri ve mazisi insanlık tarihiyle başlayan her zaman zaferle beraber medeniyet nurları taşıyan kahraman Türk ordusu!
Memleketini, en buhranlı ve müşkül anlarda zulümden, felaket ve musibetlerden ve düşman istilasından nasıl korumuş ve kurtarmışsan, Cumhuriyet'in bugünkü feyizli devrinde de askerlik tekniğinin bütün modern silah ve vasıtalarıyla mücehhez olduğun halde, vazifeni aynı bağlılıkla yapacağına hiç şüphem yoktur.
Bugün, Cumhuriyet'in 15. yılını mütemadiyen artan büyük bir refah ve kudret içinde idrak eden büyük Türk milletinin huzurunda kahraman ordu, sana kalbî şükranlarımı beyan ve ifade ederken, büyük ulusumuzun iftihar hislerine de tercüman oluyorum.
Türk vatanının ve Türklük camiasının şan ve şerefini dahilî ve haricî her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an ifaya hazır ve âmade olduğuna, benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır. Büyük ulusumuzun orduya bahşettiği en son sistem fabikalar ve silahlarla bir kat daha kuvvetlenerek büyük bir feragat-i nefs ve istihkâr-ı hayatla her türlü vazifeyi ifaya müheyya olduğunuza eminim. Bu kanaatle kara, deniz, hava ordularımızın kahraman ve tecrübeli komutanları ile subay ve eratını selamlar ve takdirlerimi bütün ulusun muvacehesinde beyan ederim.
Cumhuriyet Bayramı'nın 15. yıldönümü hakkınızda kutlu olsun..."
Mustafa Kemal ATATÜRK
29 Ekim 1938
..:::: www.TEKADAMDEVRİMİ.com ::::..
ATATÜRK'ÜN OKUDUĞU KİTAPLARDAN...
ATATÜRK'ÜN OKUDUĞU KİTAPLARDAN...
Falih Rıfkı Atay anlatıyor: "İzin alıp Ata’nın odasına girdim; beyaz keten gecelik entarisi ile, geniş koltuğa bağdaş kurmuş dinleniyordu; elinde bitirmek üzere olduğu bir kitap vardı, bana;
Hoş geldin, otur bakalım... Elime bir tarih kitabı geçti... Bilmem ne zamandan beri okuyorum, dedi; hayretle sordum:
Yorulmadınız mı Paşam?
Hayır; yalnız gözlerim yaşarıyor, fakat onun da çaresini buldum. Birkaç metre tülbent aldırdım, işte gördüğün gibi parça parça kestirdim; ara sıra bunlarla gözlerimi kuruluyorum."
Ata’nın Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak anlatıyor:
"Bir geziden Ankara’ya dönüşümde doğrudan Köşk’e gitmiş, Ata’nın özel hizmetine bakanlara ne durumda olduğunu sormuştum; ‘iki gün iki gecedir ki durmadan kitap okuyor; yalnız birkaç kere banyo yaptı ve koltuğunda dinlendi’ dediler."
Gürbüz Tüfekçi, Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar araştırmasında bu kitap tutkusunu ve kültür derinliğini rakamlarla yansıtıyor:
1800 dolaylarında Türkçe ve Fransızca kitap okumuş.
200 bin dolaylarında satır altı, kırmızı, mor kalemlerle çizilmiş.
Binlerce kenar notu ve dipnot yazmış.
Binlerce çarpı işareti koymuş.
ATATÜRKÜN KİTAPLIĞINDAKİ TÜRKÇE VE OSMANLICA KİTAPLARDAN BAZILARI
Ahmet Vefik Paşa : Lehçe-i Osmani
Ahmet Vefik Paşa : Lehçe-i Osmani
Mehmet Salahi : Kamus-u Osmani
Avram Galanti : Türkçede Arabi ve Latin Harfleri ve İmla Meselesi
Mehmet Ali : Tahsil-i Lisan-ı Alman
Nüzhet : Kendi Kendine Almanca
Ahmet Cevat : Türkçe sarf ve nahif
Kazım Nami : Türkçe Oku, Türkçe Yaz
Mithat Sadullah : Latin Harflerinin Türkçeye tatbiki
İbn Emin Mahmut Esat : Tarih-i Din-i İslam
Osman Bin Süleyman : Kamus
Lütfullah Ahmet : Hayat-ı Hazret-i Muhammet
Abdunnaim Bin Hasan : Ceridetül Evail ve Hamidetül Evahir
Ahmet Halit : İslam Büyükleri
Abdurrahmanil Cami : Tercüme-i Nefhatül İnsan
Mehmet Cemil : Hukuku Düvel
Katip Çelebi : Cihannuma
Feridun Bey : Feridun Bey Münşeatı
Mehmet Bin Sait : Kitabü'l Tabakatü'l-Kebir
Şemseddin Sami : Kamusu Alam (6 cilt)
Şemseddin Sami : Kamusu Okyanus
H.Z. Ülken : Aristo Metafizik
Süheyl Ünver : İbn-i Sina
Ahmet Rifat : Lügat-ı Tarihiye ve Osmaniye
M.Fuat : Amerika'da Tükler ve Gördüklerim
Rıza Tevfik : Kamus-u Felsefe
Cemal Paşa : Hatırat (1913 - 1922)
Mehmet Cemil : Sulhta ve Harpte Hukuku Düvel
Evliya Çelebi : Seyyahatname
Suphi : Tekmiletül'l-iber
Lütfi Simavi : Devr-i İnkılap
Mustafa Necip : Selimname
Osmanzade Taib : Hakikatü'l Vüzera
Ahmet Saip : Vaka-i Sultan Aziz
Ahmet Hilmi : Tarih-i İslam
Mazhar Fevzi : Hayr-i Sahil
Ziya Paşa : Endülüs Tarihi
Resulzade Mehmet Emin : Azerbaycan Cumhuriyeti
Ali Reşat : Tarih-i Osmaniye
Ali Reşat : Kurun-u Cedide Tarihi
Sebahattin : İttihat ve Terakki Cemiyetine Açık Mektuplar
Mahmut Esat : Tarih-i Dini İslam
Ahmet Mithat : İnkılap
Ahmet Cevdet : Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa
Mustafa Efendi : Tarih-i Selanik
M. Şemsettin : İslam Tarihi
Ahmet Rasim : Osmanlı Tarihi
Necip Asım : Türk Tarihi
Mustafa Nuri Paşa : Netayic-ül Vukuat
Mehmet Zihni : Neşahir-ün Nisa
Mehmet Şemsettin : Mufassal Türk Tarihi
Ziya Gökalp : Türk Medeniyeti Tarihi
ATATÜRK'ÜN OKUDUĞU YABANCI KİTAPLARDAN BİRKAÇI
M. Roux de Rochelle : Etats-Unis D'Amerique
M. Dubois de Jancigny ve M. Xavier Raymond : Inde
M. Chopin : Russie
M. G. L. Domeny de Nenzi : Oceanique
Bary de St Vinvent : Iles de l'Ocean
M. Ph. Le Bas : Etats de la Confederation Germanique
M. Van Hasselt : Belgique et Hollande
M. Louis Lacrcix : Iles de la Grece
M. Louis Lacrcix : Chili, Paraguay, Uruguay, Buenos Aires
Champollion Figeac : Egypte Ancienne
M. J. J. Marcel : Egypte depuis la conquete des Arabes
Rozet et Carette : Algerie, Etats Tripolitains, Tunisie
Lavalle ve Gueroult : Espagne
M. Ph de Golbery : Histoire et Description de la Suisse et du Tyrol
M. G. Pauthier : Chine et son Description Historique
M. Chepin ve A. Ubicini : Provinces Danubiennes et Roumanies
M. Ph. le Bas : Suede et Norvege
Ferdinand Denis : Portugal
Ferdinand Denis : Afrique
Ferdinand Deniz - M. C. Famin : Bresil, Colombie et Guyane
M. Larenaudiere ve M. Lacroix : Mexique Guatamala Perou
M. Davezat : Iles de l'Afrigue
M. A. Tardieu, M. S. Cherubini : Senegambie et Guinee
M. N. Desvergers : Nubie, Abyssinie
Lacroix Yanoski : Italie Ancienne
M. Le Chevalier Artaud : Italie Sicile
Frederic Lacroix : İles Baleres et Pithyuse
M. Friess De Colonma : Histoires des Antilles
M. Elias Rensult M. Roux De Rochelle : Villes Anseatiques
M. Ferdinand Hoeger : Chaldee Assyrie Medie Babylonie
M. Neel Desverges : Arabie
S. Munk : Palestine Description Geographique historique et areheologique
Jean Yanosky ve M. Jules David : Syrie Ancienne et Moderne
M. Dubeux : Tatarie, Beloutchistan
M. V. Valmont, M. Xavier Raymond : Boutan et Nepal
Ernest Lqvi see ve Alfred Rambaud : Histoire Generale du IV e Siecle a nos jours (12 cilt)
Jean Jaures : Histoire Socialiste de la Revolution Française
Hilaire de Barenton : Le Mystere des pyramides
ATATÜRK'ÜN DİL DEVRİMİ SIRASINDA ÇALIŞTIĞI KİTAPLARDAN BAZILARI
H. F. Kuergic : Psychologie de Quelgues Elements des Langues Turques (1)
Vilhelm Thomson : Inscription de l'Orkhon
M. Guizot : Dictionnaire Universel des Synonymes
M. Brasseur de Bourburg : La Langue Maya
Hilaire de Barenton : L'Origine des langues des Religions et des Peuples
..:::: www.TEKADAMDEVRİMİ.com ::::..
ATATÜRK'ÜN YAZDIĞI KİTAPLAR
ATATÜRK'ÜN YAZDIĞI KİTAPLAR
* NUTUK
* MEDENİ BİLGİLER (YURTTAŞLIK BİLGİLERİ)
* TAKIMIN MUHAREBE TALİMİ
* CUMALI ORDUGÂHI
* TAKTİK TATBİKAT ve SEYAHATİ
* BÖLÜĞÜN MUHAREBE EĞİTİMİ
* SUBAY ve KOMUTAN İLE KONUŞMALAR
* GEOMETRİ KILAVUZU
NUTUK
Atatürk'ün kendi kaleminden çıkan bu eser, yine Atatürk tarafından, Cumhuriyet Halk Partisi'nin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan İkinci Kurultayı'nda 36,5 saat süren ve altı günde okunan tarihi bir hitabeye dayandığı için Nutuk adını almıştır.
Nutuk ilk defa 1927 yılında, biri asıl metin, diğeri belgeler olmak üzere Arap harfleriyle iki cilt olarak yayınlanmıştır. Aynı yıl, tek cilt halinde lüks bir baskısı da yapılmıştır. Yazı inkılabından sonra, bu ilk metnin okunması güçleştiğinden, 1934 yılında, Milli Eğitim Bakanlığınca üç cilt olarak yeniden basılmıştır. Nutuk, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezince yeniden basılmıştır.
MEDENİ BİLGİLER (YURTTAŞLIK BİLGİLERİ)
"Medeni Bilgiler ve Atatürk'ün El Yazıları" adlı kitap Prof. Dr. A. Afetinan tarafından ilk kez 1930'da "Vatandaş İçin Medeni Bilgiler" adıyla yayımlanmıştır. Art arda baskıları yapılan ve uzun yıllar ortaokullarda ders kitabı olarak okutulan "Vatandaş İçin Medeni Bilgiler" in büyük çoğunluğu Atatürk'ün doğrudan doğruya kendisinin kaleme aldığı belgelere dayanmaktadır...
TAKIMIN MUHAREBE TALİMİ
Kitabın özü; seferi tam mevcutlu bir takımın, değişik hava şartları ve çeşitli arazide, basit bir mesele içinde muharebe yöntemlerinin uygulaması, avcı hattı teşkiliyle bir avcı hattının ateş muharebesi üzerinde toplanmaktadır. Atatürk, subayların arazide yetiştirilmesini amaçlayan tatbikatın, önemini vurgulayan bu eserini, 1911 yılında 5. Kolordu Harekat Şube Müdürü iken yazmıştır.
CUMALI ORDUGÂHI
Cumalı Ordugahı; Makedonya bölgesinde, Köprülü - İştip yolu üzerinde bulunmaktadır. Bu ordugahta, 3. Süvari Tümen Komutanı Tuğgeneral Suphi Paşa'nın komutası altında kurulan bir süvari tugayına eğitim ve manevra yaptırılmıştır. Bu manevraya katılan Mustafa Kemal, "Cumalı Ordugahı" adlı eserini yazmış; süvari, bölük, alay, tugay eğitim ve manevralarını anlatmıştır. 10 gün süren bu tatbikat sırasında tututuğu gözlem notlarını, hazırlanan meseleleri ve komutanların yaptıkları eleştirileri yazmış, bol kroki ile küçük bir broşür haline dönüştürmüştür. 12 Eylül 1909'da tamamladığı bu eseri, Selanik'te 1909 yılında matbaa harfleriyle basılmıştır. Eser; 39 sayfa metin ve 7 adet krokiden oluşmaktadır.
TAKTİK TATBİKAT ve SEYAHATİ
Bu eserinde, bir muharebeyi sevk ve idarede belirli kuralların olamadığını vurgulaması yanında, komutan olan kişinin nitelikleri üzerinde de durmuştur. Bunlar ise; birliğini barışta ve savaşta eğitmek, yönetmek ve gözetmekteki üstün başarı, elindeki kuvvetin eksikliğini giderecek düşünce gücü ve astlarından her konuda üstünlüğü sağlamaktır. Bu eserde ayrıca bir komutanın başarılı olabilmesi için bu kuralları sadece okumuş ve öğremiş olmanın yeterli olamadığı, bunların tatbikatının da önemi belirtilmiştir.
BÖLÜĞÜN MUHAREBE EĞİTİMİ
Bu eser, meskun yerlerde muharebe, savunma ve taarruz konularını kapsamaktadır. Meskun yerlerin sınırlayıcı durumlarının muharebeye etkisi, savunma mevziinin seçimi, savunma mevziinin hazırlanması, ateş sahalarının temizlenmesi, ateş taksimi, ateş tutmayan ölü bölgelerin kapatılması ve mevziin işgali gibi savunmanın esasını oluşturan konular işlenmiştir.
SUBAY ve KOMUTAN İLE KONUŞMALAR
"Subay ve Komutan ile Konuşmalar" Atatürk'ün askerliğe ilişkin eserlerinin en önemlilerinden birisidir. Bu eser, Atatürk, 1914 yılında Kurmay Yarbay rütbesiyle Sofya askeri Ataşesi olarak bulunduğu sırada, Nuri conker'in "Zabit ve Kumandan (Subay ve Komutan)" adlı kitabına karşılık olarak yazılmıştır.
Genç subayın, içinde bulunduğu ordudaki aksaklıkları, hataları nasıl sezdiğini; bunlara karşı tepkisiz kalmayarak üst makamlara hatalar ve çözüm yollarını nasıl sunduğunu; ülkenin içinde bulunduğu askeri ve siyasal durumdan duyduğu acılar kitabın birinci bölümünde yer almaktadır.
Atatürk, bir subayın taşıması gereken özveri, ölümü göze alma, emri altındakileri sevk ve idare edebilme, taarruz ruhu, insiyatif özellikleri hakkında, Nuri Conker'in görüşlerine katılmış ve kendi düşüncelerini de çeşitli örneklerle destekleyerek açıklamıştır.
Bunların yanı sıra, Türk kadınının, aslında toplumu yaratmada çok etkili olabilecekken, suskunluğu seçtiğini bütün açıklığıyla ortaya koymaktan kendini alamamıştır. Türk ulusu hakkında ise "kuşkusuz bizim ulusumuzun karakteri de bütün karakterler gibi yükselmeye ve istenen şekle girmeye elverişlidir. Fakat kendi kendisine olmak koşuluyla..."dedikten sonra, dışardan ulusumuzun karakterine yapılmak istenen etkilerin amacına ulaşamayacağını vurgulamıştır.
Subaylarda ve erlerdeki inisiyatif özelliğine eserinde geniş bir bölüm ayıran Atatürk, kendi dönemindeki ile daha önceki dönemlerde Osmanlı ordusunu kıyaslamıştır. Özellikle Trablusgarp Savaşı'nda edindiği deneyimler ile kendiliğinden hareket ve iş görme özelliğinin, olması gereken sınırını göstermiştir.
Atatürk, eserin son bölümünde, Kuzey Afrika'da birlikte çarpıştığı korkusuz ve yiğit silah arkadaşlarını anmış ve onları "yüksek askerlik niteliklerine" sahip insanlar olarak tanımlamıştır. Bu davranışı O'nun diğer bütün üstünlüklerinin yanı sıra insancıl yönüne de tanıklık eder.
GEOMETRİ KILAVUZU
Atatürk'ün ölümünden bir buçuk yıl kadar önce kendi el yazısı ile yazdığı Geometri Klavuzu ( 1936 - 1937 ), dil, bilim, kültür ve eğitim açısından çok önemli, çok değerli bir çalışmadır. Kitap, ilk olarak Kültür Bakanlığı ( o yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı'na bu ad veriliyordu ) tarafından yayımlanmıştır.
Kitabın üzerinde yazarın adı yoktur, ama kılavuzun kapağında Atatürk'ün bu çalışma için "Geometri öğretenlere, bu konuda kitap yazacaklara kılavuz olarak Kültür Bakanlığınca neşredilmiştir" denilmiştir.
Mustafa Kemal tarafından 1932'de Türk Dil Kurumu Başuzmanlığına getirilen, Ankara Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi'nde dilbilim tarihi ve genel bilim dersleri okutan ( 1936 - 1951 ) ve kendisine Atatürk tarafından Dilaçar soyadı verilen Agop Dilaçar, kılavuzun Türk Dil Kurumu Yayınları arasında çıkan yeni baskısına ( 1971 ) yazdığı önsözde "Yazar adı yok, fakat yazının ruhu ve tutumu onun, Atatürk'ten çıkmış olduğunu apaçık gösterir" demiştir.
Kaynak :
Atatürkçü Düşünce Derneği Web Sayfası
Cumhuriyet Gazatesi, Cumhuriyet Kitapları Serisi
23 Şubat 2011 Çarşamba
TAKVİM - HİCRİ TAKVİM
inaçlar
Allah
Allah'ın varlığı ve birliği
Melekler
Kutsal kitaplar
Muhammed peygamber ve
diğer İslam peygamberleri
Ahiret
Kader
Temel ibadetler
Şehadet etmek
Namaz kılmak
Zekat vermek
Oruç tutmak
Hacca gitmek
Özel günler
Ramazan bayramı
Kurban bayramı
Metin ve Tüzeler
Kur'an
Sünnet
Hadis
Fıkıh
Şeriat
Kelam
Tasavvuf
Tarih ve Kişiler
İslam'ın zaman dizini
Ehli Beyt · Sahabe
Sünnilik · Şiilik · Haricîlik
Dört Halife
Kültür ve Toplum
Abdest · Bayramlar · Bilim
Camiler · Felsefe · Fitre
Kurban · Mezhepler
Nüfus · Sadaka · Sanat
Takvim ·
Diğer Göksel Dinler
Musevilik · Hristiyanlık
Hicri takvim veya Müslüman takvimi ya da İslami takvim (Arapça: التقويم الهجري; at-taqwīm al-hijrī; Farsça: تقویم هجری قمری taqwīm-e hejri-ye qamari; Urduca: اسلامی تقویم Islami taqwīm; Endonezce: Kalender Hijriah; Malayca: Takwim Hijrah), 1 yılı 354 ya da 355 gün olan ve 12 kameri aydan oluşan bir takvimdir.
Hicri takvim Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicretini başlangıç kabul eden ve ayın dünya çevresinde dolanımını esas alan bir takvim sistemidir. Hicri takvim, Hicri Şemsi takvim ve Hicri Kameri takvim olmak üzere ikiye ayrılır.
AYLAR
1.Muharrem....
2.Safer
3.Rebiülevvel
4.Rebiülahir
5.Cemaziyelevvel
6.Cemaziyelahir
7.Recep
8.Şaban
9.Ramazan
10.Şevval
11.Zilkade
12.Zilhicce
Hicri takvimde 12 ay bulunmaktadır. Bunlardan içlerinde en saygın ve önemli kabul edileni Ramazandır.
Hicri Şemsi takvim
Hicri Şemsi takvim, miladı 20 Eylül 622 olan ve dünyanın güneş etrafındaki dolanımını esas alan takvimdir. Osmanlı Devleti'nde bu takvime Rumi takvim adı veriliyordu. Temel olarak Miladi takvim ile aynıdır. Aralarındaki fark milatlarının farklı olmasıdır. Bu takvim çeşidinde miladi takvimle arasındaki fark sabittir ve değişmez.
Hicri Kameri takvim
Hicri Kameri takvim, miladı 16 Temmuz 622 olan ve ayın dünya etrafındaki dolanımını esas alan takvimdir. Yani bu takvim gerçek Hicri takvimdir. Bu takvim çeşidinde miladi takvimle arasındaki fark sabit değildir. Bu fark yaklaşık olarak 33 yılda 1 yıl etmektedir.(vikipedi.özgür ansiklopedi)
TAKVİM - ASTRONOMİK YIL NUMARALANDIRMA
MS (Latince AD (Anno Domini)) türü yıl numaralandırmayı temel alan ancak onluk tamsayı yıl numaralarını daha yakından izleyen bir numaralandırma yöntemidir. 0 yılını da içeren bu yöntem daha önceki yılları '-' işaretiyle belirtmektedir. Bu yöntem, MÖ (İngilizce BC) gibi dönem belirteçlerini içermemektedir. Böylece, MÖ 1 yılı 0, MÖ 2 yılı -1 ve MÖ n yılı (1 - n) olarak gösterilmektedir. MS 1 ve sonraki yıllar yalnızca sayıyla ya da '+' işaretiyle birlikte gösterilmektedir. Sıfır sayısı hesaplama kolaylığı açısından önem taşımaktadır. Şöyle ki; astronomide iki zaman dilimi arasındaki yıl farkı bu iki dönemin sona erdiği yılların farkı alınarak bulunabilmektedir.
Sistemin adı astronomideki kullanımından gelmektedir. Tarih dışındaki bilimlerin hemen hiçbiri 1 yılındsn öncesini konu edinmemektedir ancak arkeoloji ve jeoloji bu yılları 'günümüzden önce' biçiminde anmaktadır. Astronomik ve tarihi yıllar arasında 1 yılından önceki 1 yıllık fark, tutulmalar ve yörünge çakışmaları gibi olayların meydana geliş zamanlarının hesaplanmasında önem taşımaktadır.
Sıfır yılı ilk kez 18. yüzyıl Fransız gökbilimcileri Philippe de La Hire (1702) ve Jacques Cassini (1740) tarafından kullanılmıştır. Ancak, bu bilimadamları yılları ait oldukları dönem belirteçleriyle birlikte kullanıyorlardı (MÖ 2, MÖ 1, 0, MS 1, MS 2 şeklinde). 19. yüzyılda MÖ/0/MS ve −/0/+ gösterimleri birlikte kullanılmaya başlandı. −/0/+ gösterimi 20. yüzyıl ortalarına dek ağırlık kazanmamıştır.
(İngilizce Vikipedi'deki 13.01.2009 tarihli Astronomical year numbering maddesi)
22 Şubat 2011 Salı
TAKVİM - 12 HAYVANLI TAKVİM
12 Hayvanlı Takvimi (Çince: 地支 Dìzhī veya 十二支 Shíèrzhī; Japonca: 十二支 Jūnishi veya 干支 Eto), Çin kökenli olup Asya'da yaygın olarak kullanılmış takvim, aynı zamanda bir sistem.
12 yılın 5 katı olan 60 yıllık devreleri ile Göktürkler, Uygur Türkleri, Tuna Bulgarları, İdil Bulgarları da kullanmış ve Hiung-nu'lar da Çin'in hemen kuzeyinde bulundukları için büyük ihtimalle de kullanmıştır.[kaynak belirtilmeli]Göktürk Yazıtları, Uygur kitap ve hukuk belgeleri, Tuna Bulgarları'nın yazıtları, Bulgar Hakanları Listesi ve Manas Destanı'ndaki bazı olaylar da bu takvimle ile tarihlendirilmiştir
TARİH
Edouard Chavannes'in "Le Cycle turc des Douze Animaux 12 Hayvanlı Türk Takvimi adlı araştırmasında, Asya'da kullanılan 12 Hayvanlı takvim Türklere ait bir takvim sistemi olduğunu ve Çinlilerin bu takvimi Türklerden aldığını düşünerek "12 Hayvanlı Türk Takvimi" adı koymuştur.
YILLAR
1- Sıçan - zǐ -Fare -0° Kuzey
2- Ud Sığır - chǒu - Öküz
3 -Bars - yín- Pars
4-Tavışgan - mǎo - Tavşan - 90° Doğu
5- Lu[1][2] - chén - Ejderha
6- Yılan - sì - Yılan
7- Yunt - wǔ - At - 180° Güney
8- Koy - wèi - Koyun
9- Biçin - shēn - Maymun
10- Tabuk - yǒu -Tavuk - 270° Batı
11- İt - xū - Köpek
12- Tonguz - hài - Domuz
ESKİ TÜRKLERDE AYLAR
Bir yılda 12 ay vardı. Aylar birinçay (birinci ay) , ikinçay (ikinci ay), üçünçay (üçüncü ay), dördünçay (dördüncü ay), beşinçay (beşinci ay), altınçay (altıncı ay), yedinçay (yedinci ay), sekizinçay (sekizinci ay), dokuzunçay (dokuzuncu ay), onunçay (onuncu ay), onbirinçay (onbirinci ay) ve onikinçay (onikinci ay) diye adlandırılmıştır.
ESKİ TÜRKLERDE MEVSİMLER
Eski isim Günümüzde
Oğlak ay İlkbahar
Uluğ Oğlak ay Yaz
Uluğ ay Sonbahar
Ay Kış
GÜNLER
Türklerde gün isimlerinin yabancı kökenli olmasının sebebi bazı tarihçilere göre; göçebelik sebebiyle Türklerde gün kavramının gelişmemesidir.[kaynak belirtilmeli] Türk Takvimi'nde bir gün 12 bölüme ayrılır, her bölüme Çağ adı verilirdi. Bir çağ iki saat, dolayısıyla bir gün de 24 saatti. Herbir çağ ise sekiz Kehten ibaretti. Yılbaşı olarak gece-gündüz eşitliğinin yaşandığı 21 Mart, Nevruz günü alınırdı.
YILLARIN KARŞILIKLARI
Karşılığı Yıl
Fare 2008, 1996, 1984, 1972, 1960, 1948, 1936, 1924
Öküz 2009, 1997, 1985, 1973
Kaplan 2010, 1998, 1986, 1974
Tavşan 2011, 1999, 1987, 1975
Ejderha 2012, 2000, 1988, 1976
Yılan 2013, 2001, 1989, 1977
At 2014, 2002, 1990, 1978
Koyun 2015, 2003, 1991, 1979
Maymun 2016, 2004, 1992, 1980
Tavuk 2017, 2005, 1993, 1981
Köpek 2018, 2006, 1994, 1982
Domuz 2019, 2007, 1995, 1983
(vikipedi.özgür ansiklopedi)
TAKVİM - GREGORYEN TAKVİM
GREGORYEN TAKVİM
Gregoryen takvim ya da Miladî takvim, Jülyen takviminin yerine Papa XIII. Gregory tarafından yaptırılan takvim. Milad'ı tarih başlangıcı ve Dünya'nın Güneş etrafındaki dönüş süresi olan 365 gün 6 saatlik zamanı "1 yıl" olarak kabul eder.
Dünyada en yaygın olarak kullanılan takvimdir. Aralarında Türkiye'nin de olduğu çoğu ülke tarafından kullanılan bu takvim, senede 10.8 saniye hata oranıyla en güvenilir ve hassas takvimdir.
TARİHÇE
4 Ekim 1582'de kabul edilmiştir. Değişik tarihlerde önce Avrupa'da daha sonra dünyanın geri kalanında yayılmıştır.
Gregoryen takvim oluşturulurken Jülyen takvimine 10 gün ilave edilmiştir; 5 Ekim Cuma günü, 15 Ekim Cuma olarak kabul edilmiştir. 1752'de kabul eden ülkeler ise 11 gün ilave etmek durumunda kalmışlardır.
TÜRKİYE
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, önce Hicrî takvim, sonra da 1 Mart'ı yılbaşı kabul eden Mali takvim kullanılmıştı. Cumhuriyet'in ilanından sonra, Malî 26 Kânun-ı evvel 1341'de (26 Aralık 1925) kabul edilen "Takvimde Tarih Mebdeinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun" ve "Günün 24 Saate Taksimi Hakkında Kanun" adlı iki ayrı yasayla 1 Ocak 1926'dan başlayarak Gregoryen takvim benimsendi.
Yılbaşını 1 Ocak olarak alan bu takvimin yanı sıra günü 12 saatlik gündüz ve 12 saat gece dilimlerine ayıran saat sistemi yerine 24 saatlik bir gün kabul edildi.
GÜVENİRLİĞİ
Gregoryen takvim, günümüze kadar kullanılan takvimler içinde en az hatalı olanıdır. Günümüzde bir ekinoks yılı 365.242375 gündür. Gregoryen takvimde ortalama bir yıl 365.2425 gündür ve gerçek ekinoks yılı uzunluğuna oldukça yakındır.
Senede "ortalama" 0.000125 günlük bu ufak hata, 10.8 saniyeye tekabül eder. Takvim hesaplamasında 1 günlük hatanın ortaya çıkması için yaklaşık 8000 yıl geçmesi gerekir. Bununla birlikte 8000 yıl içerisinde bir ekinoks yılının uzunluğu da sabit kalmayacaktır ve hangi uzunlukta olacağı tam olarak bilinemez. Bu nedenlerle Gregoryen takvim yeterli hassasiyette bir takvimdir ve yeniden düzenlenmesi çok uzun bir süre gereksizdir.
YILBAŞI
Daha önce 25 Mart olan yılın ilk günü, 1 Ocak olarak kabul edildi. Şubat ayının 28 gün olması durumu devam ettirildi.
Sıra Ay Gün sayısı
1 Ocak 31
2 Şubat 28 veya 29
3 Mart 31
4 Nisan 30
5 Mayıs 31
6 Haziran 30
7 Temmuz 31
8 Ağustos 31
9 Eylül 30
10 Ekim 31
11 Kasım 30
12 Aralık 31
ARTIK YIL
Artık yıllar, Şubat ayının 28 yerine 29 gün çektiği yıllardır. Bu uygulama, Dünyanın Güneş çevresindeki bir turu 365 gün değil, yaklaşık olarak 365 gün ve altı saat sürmesi nedeniyle her sene sonunda artan 6 saatlik süreleri bir tam güne çevirmek için oluşturulmuştur.
Gregoryen takvimde sonu -00 ile bitmeyen ve 4'e kalansız bölünebilen tüm yıllar artık yıldır. Sonu -00 ile biten yıllar, yani yüzüncü yıllar ise eğer 400'e bölünebiliyorlarsa artık yıl olabilirler. Örneğin 1900 yılı artık yıl değilken 2000 yılı artık yıldır.
Artık yıllar her dört senede bir tekrar ettiği için, en son artık yıl olan 2008'den itibaren 2012, 2016, 2020,... şeklinde 2100 yılına kadar devam edecek, 2100 yılı 400'e kalansız bölünemeyeceği için artık yıl olmayacaktır.
DÜZENLEMENİN NEDENİ
Bu düzenlemenin nedeni Mart ekinoksunu, 21 Mart tarihine mümkün olduğunca yakın denk getirmektir. Böylece Paskalya bayramı 21 Mart tarihinde veya hemen sonrasında kutlanabilecekti.
JÜLYEN - GREGORYEN ÇEVRİMİ
Jülyen takvimini Gregoryen takvime çevirmek için günümüzde 13 gün ilave etmek gerekir. 2100 yılından sonra bu fark 14 güne çıkacaktır. Bu durum bazı Ortodoks Kiliselerinin Noel kutlama tarihlerini 7 Ocak yerine 8 Ocak olarak değiştirecektir.
(yazı.vikipedi.özgür ansiklopedi)
BOŞANMA
Boşanma, evliliğin yasal olarak sona ermesine boşanma denir. Günümüzde daha yaygın olmakla birlikte, boşanma evlilik kadar eskidir. Eski çağlardan beri bütün toplumlarda boşanmaya rastlanmaktadır.
Boşanma, karşılıklı sevgiye, güvene ve mutluluk beklentisine dayalı olan evlilik ilişkisini sona erdirdiği için acı verici bir durumdur. Ana babanın mutsuzluğundan etkilenen çocuklar, boşanma sırasında anne ile baba arasında bir seçim yapmak zorunda kalırlar. Güven verici aile ortamını yitirdikleri duygusuna kapılırlar. Bundan dolayı boşanma çocuklar için özellikle zordur. Boşanmayla gelen değişiklikler, çoğu zaman çocukların davranış bozukluklarına yol açar. Dersleri aksar, arkadaşları ile olan ilişkileri etkilenir.
Ne var ki çocuklar, eşler arasındaki uyumun bozulduğu, karşılıklı suçlamaların ve saygısız davranışların yer aldığı bir ortamda da mutlu olamazlar. Bu türden etkilerin de davranış bozukluklarına yol açtığı bir gerçektir. Gerçeklerin çocuğa ya da çocuklara onların anlayacağı bir biçimde anlatılması, durumu kabullenmelerini kolaylaştırabilir. Evlilik kadar eski olan boşanma, toplumların tarihsel gelişimine göre değişen özellikler gösterir. İlkel bir yaşam süren Pueblo Yerli kabilelerinde kadın, kocasının ayakkabılarını evin eşiğine bıraktığında onu boşamış sayılır. Birçok eski toplumda erkek çocuğun dünyaya gelmesi evliliği kalıcı kılardı. Kadının kısırlığı ise erkek için haklı bir boşanma nedeni sayılırdı.
TARİHÇE
Eskiçağın Asur, Babil gibi Mezopotamya toplumlarında boşanma kurallara bağlanmıştı. Asur toplumunda, kocanın karısına karşı görevlerini yerine getirmemesi durumunda kadının boşanma hakkı vardı. Boşanan kadın, koca evine getirdiği çeyiz denilen eşyayı geri alabilir ve boşandığı eşinin mirası üstündeki haklarını da korurdu. Tutsak düşmüş bir savaşçının karısı iki yıl bekledikten sonra boşanmış sayılırdı ve yeniden evlenebilirdi. İslam hukukunun geçerli olduğu Osmanlı toplumunda, boşanma hakkı ilke olarak kocaya tanınmıştı. Koca karısını tek yanlı olarak boşayabilir, üç kez yinelenen "boş ol" sözleriyle boşanma kesinlik kazanırdı. Buna rağmen boşanma, gelenekçi bir toplum olan Osmanlılarda hoş karşılanmadığı için yaygın değildi.
Hıristiyan dünyasında ise Katolik Kilisesi boşanmaya izin vermez. Bazı Katolik ülkelerde boşanma bugün bile olanaksızdır. Reform'dan sonra Protestan Kilisesi boşanmanın hukuk mahkemelerinin ilgi alanına giren "dünyasal bir şey" olduğu görüşünü benimsedi ve boşanmaya karşı çıkmadı.
Günümüzde, Katolik ilkelere sıkıca bağlı olan ve yasaları boşanmaya izin vermeyen az sayıda ülke dışında, boşanma yasalarla düzenlenmiştir. Türk Medeni Kanunu'nda sayılan boşanma nedenlerinden birinin varlığı durumunda, mahkemeler boşanma kararı verebilir. Günümüzde boşanmayı kolaylaştırma yönündeki bir eğilim güçlenmektedir. Eşlerin karşılıklı isteği durumunda, yargıçlar kolayca boşanma kararı verebilir. (yazı.vikipedi)
EVLİLİK
Evlilik, iki kişinin aile kurmak üzere kanunların uygun gördüğü şekilde, ruhen ve bedenen bir ömür boyu sürecek şekilde biraraya gelmesi.
Evlilik, neredeyse her zaman karşı cinsten iki kişi arasında gerçekleşir;kimi kültürlerde ise, eşcinsel evlilik türleri hoşgörüyle karşılanmaktadır. Evlilik olağan olarak, ailenin çoğalmasının temelini oluşturur. Yani, evli çiftin çocuk yaparak onları yetiştirmeleri beklenir. Pek çok toplum, kişinin aynı anda birkaç eşle birden evlendiği çokeşliliğe izin vermemektedir.
Medeni hukuk ve tarihte evlenmenin amacı, müstakbel eşlerin devamlı bir yuva kurmak için yaptıkları karşılıklı taahütlere resmi bir nitelik kazandırmaktır. Nitekim, insan topluluklarının çoğunda, evlenme vardır ve dünyaya çocuk getirilmesi, bunların korunması ve eğitilmesi amacıyla eşlerin biraraya gelmesi olarak kabul edilmiştir. Bununla beraber, bazı evlenmelerin böyle bir amacı bulunmadığı da bir gerçektir, örneğin yaşı geçkinlerin evlenmesi veya ölüm halindeyken yapılan evlenmeler gibi; fakat bunların sayısı azdır.
TARİHÇE
10. yüzyıla kadar Roma'da evlenme işlerinde yasama ve yargılama yetkileri devlete aitti. Bununla birlikte, hristiyan kilisesi, kuruluşundan itibaren, kendi mensuplarının evlenmelerinde uyulması gerekli bazı özel emirler ve yasaklar getirmişti; bunlara karşı gelen dini cezalara çarptırılır, en önemlisi de aforoz edilirdi. Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra siyasi otoritesinin ortadan kalkması, kilisenin bu yasama ve yargılama yetkilerini yavaş yavaş benimsemesine yol açtı. 10. yüzyıldan itibaren de onun bu yetkilerine karşı çıkan olmadı. Fakat yeniden güçlenen krallık, öteki işlerde olduğu gibi evlenme konusunda da kilisenin yetkilerine sahip çıkmaya kalkıştı. Bu çaba Batı'da 16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar sürdü ve evlenme akitlerinin belediyelere bırakılmasıyla son buldu.
O tarihten itibaren birçok ülkede, hukuki evlenme şekli olan medeni evlenmenin yanı sıra isteğe bağlı olarak ve ancak medeni evlenmeden sonra yapılabilmek şartıyla dini evlenme şekline de yer verilmeye başlandı.
Evlenmenin hukuki ve dini esasları zamanla çok değişmiştir: kan akrabalığıyla ilgili yasaklar her yerde geçerli olmadığı gibi bazı halkların egzogamik (aile veya kabile dışından evlenme) kanunları son derece karmaşıktır; bir kural haline gelen tek kişiyle evliliğin, çok kişiyle evliliği ortadan kaldırması uzun sürdü. Bazı toplumlarda nişanlı, karısını, anne-babasından, dayısından veya ağabeyinden satın alır, bazı yerlerde ise kocaya bir hediye veya drahoma verilir. Nişanlı, damat olarak kabulünden önce müstakbel kayınbaba ve kayınvalidesinin evinde bir süre hizmet etmek zorunda kalabilir. Çoğu yerde evlenme ilk çocuk doğmadıkça geçerli olmaz.
TÜRK TOPLUMLARINDA EVLİLİK
Türk topluluklarında boyların, obaların, yaşama kurallarına, ahlâk anlayışlarına, gelenek ve göreneklerine ve yaşanan ortamın kültür durumuna göre az çok değişen evlenme törenleri vardı. Bu törenler, yapı ve nitelikleri bakımından ilden ile, bazen köyden köye göre de değişiklik gösterebilir. Eski çağlardan kalma gelenek ve inançlar farklı tutumlarla bu törenlerde yaşar. Bu yüzden, Türk evlenme törenlerini tek bir ölçüye göre açıklamak yeterli sayılmamalıdır.
Karadeniz, Doğu Anadolu, Ege bölgeleri, Güney Anadolu ve Rumeli yörelerinde değişik şekilde evlenme törenleri yapılır. Evlenmeyi sağlayacak ön işlemler de birbirine benzemez. Birbirine benzeyen tek nokta evlenen kimselerin belli törenlerden sonra ayrı ev kurmaları, belli kurallara uyarak yuvalarını sürdürmeleridir.
Orta Asya Türklerinde, bilinen en eski evlenmeler, toplumun bağlı olduğu din inançlarına göre yapılırdı. Boyun, obanın dini önderi olan kam veya şaman, evlilik kurumunun gerçekleşmesinde en önemli görevi yerine getirir: evlenmeye kararlı çiftleri törenle birleştirir, bölgenin durumuna göre ev veya çadır sahibi yapardı.
Anadolu’da evlenmek isteyen çiftler birbiriyle anlaşır, kararlarını büyüklere bildirirler. Büyüklerinde izin vermesi ile evlilik gerceklesir. Buyuk sehirlerde ise ciftler birbirleri ile anlasir ve anne babanin iznine pek gerek duymadan evlenme gerceklesir.
EVLİLİK TÖRENİ ÖNCESİ
Oğlunu evlendirmek isteyen analar en yakın ve samimi dostları arasından iki kadın seçerek üç kişilik bir görücü topluluğu halinde, önceden tanıdığı veya adını duyduğu kızın evine gider, görülen kız beğenilirse durum birkaç gün içinde ailesine bildirilir. Karşılıklı bir anlaşmaya varılırsa kız, ailesinden istenir. Kız tarafı "evet" derse o akşam erkek evinde bir horoz kesilir, suyundan pilav yapılır, ailenin en yakın ileri gelenleri yemeğe çağrılır. Bu gelenek bazı Anadolu ailelerinde, özellikle Harput yörelerinde bugün de vardır. Taraflar anlaşıp söz kesildikten sonra evlilik başlangıcının ikinci dönemi olan nişan töreni yapılır. Bazı Anadolu köylerinde nişan töreninden önce erkek tarafının kızın babasına ödeyeceği para miktarı üstünde anlaşmaya varılır. Buna "ata yolluğu" denir. Daha sonra kızın oğlana, oğlanın kıza vereceği eşya, yakınlarca gösterilir.
Anadolu'nun bazı yerlerinde nişandan sonra gelen ilk gün kız evinde bütün davetlilere şerbet sunulur. Önceden iki tarafın kararlaştırdığı bir gün, nikâhtan önce kız evinde toplanan iki taraf kadınları kızın eline kına yakarlar. Bu işler, bazı çevrelerde nikâhtan önce, bazılarında nikâhtan sonra ve gerdekten biraz önce görülür.
Eski Türk evlenme törenlerinde nikâh ile gerden aynı gün yapılırdı. Bugün, eski geleneklerini sürdüren birçok Anadolu köyünde durum aynıdır. Gelin, kınalanıp gerekli süslemeler yapıldıktan sonra güvey ve yakınlarınca düzenlenen bir törenle erkek evine götürülür. Çevrenin geleneklerine, ahlâk anlayışına, yaşama imkânlarına ve arazinin coğrafi durumuna göre gelin özel olarak süslenmiş, renkli kumaş ve boncuklarla donatılmış ata, arabaya veya faytona bindirilir. Ata bindirilmişse atın yanı sıra iki yancı yer alır, atın yularını bir seyis tutar, arkasında konuklar sıralanır. Kız, baba evinden ayrılırken dualar okunur, başta ana-baba ve yakınlar olmak üzere hepsiyle vedalaşır, bazen kurban kesilir, gelin son defa olmak üzere evinin her tarafını dolaşır. Gelin alayı, kadınlı erkekli birlikler halinde güvey evine doğru yola çıkınca çalgılar çalınır, oyunlar oynanır.
EVLİLİK TÖRENLERİ
Evlenmelerde alışılagelen kurala göre biri kız, biri oğlan evinde olmak üzere iki düğün yapılır. İlk düğünü kız tarafı, ikinci düğünü erkek tarafı yapar. Kına gecesi gibi yalnız kadınlar arasında yapılan törenlere erkekler, erkekler arasında yapılan törenlere de kadınlar katılmaz. Gelin, duvağa girdikten sonra düğün töreninin yapıldığı yere getirilince ortaya alınır. Başına, varlıklı kimseler para, yoksullar darı veya buğday serperler. Darısı başına deyimi bu töreyle ilgilidir. Tören bitip de gelin ile güvey başbaşa kalınca gelin yüzünü açmaz, güveyden hediye ister, bunun üzerine güvey, geline para veya altın verir. Kayınvalide ve kayınbaba ilk el öpüşte bağışta bulunurlar.
Evlenme törenlerinde her bölgenin geleneksel oyunları olan halay, horon, tamzara, bar, zeybek adı verilen mahalli oyunlar oynanır, kemençe, davul, zurna, tulum, tef, çalpara gibi çalgılar çalınır. Düğüne katılanlara yemek çıkarılır. Törenler yapılırken kızın yakın komşuları, tanıdıkları, arkadaşları, akrabası kendisine ev için gerekli hediyeler sunarlar. Gelin, gerdekten bir gün önce ve bir gün sonra bölgenin inançlarına göre kadınlar arasında yapılan özel bir törenle hamama götürülür. Gelin, evliliği başladığı ilk günden yedinci güne kadar ana, baba ve aile büyüklerine görünmez, yedinci günü eşi ve eşinin birkaç yakınıyla baba evine gider.
Evlenme törenleri ve gerdeğin cuma akşamları yapılması bir gelenek halini aldığı için, gelinin baba evini ilk ziyareti de perşembeye tesadüf eder. Gelin, gerdekten çıkıp konu komşuyla görüşmeye başlayınca kundakta bulunan tanıdık çocuklarının en küçüğü kucağına konur ve hayır dualar edilir.(vikipedi)