Ali Adnan Ertekin Menderes (d. 1899, Aydın, Osmanlı Devleti – ö. 17 Eylül 1961, İmralı, Bursa, Türkiye), 1950-1960 yılları arasında halk tarafından demokratik seçimle işbaşına getirilen ilk Türkiye Cumhuriyeti başbakanı, İstiklal Madalyası sahibi Türk siyasetçi, hukukçu ve toprak ağası çiftçi. Serbest Cumhuriyet Fırkası kapatılınca Cumhuriyet Halk Partisi'ne geçmiş, oradan uzaklaştırılınca Demokrat Parti kurucularından olan Menderes, 27 Mayıs Askerî Müdahalesi'nin ardından darbe'yi gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi tarafından Yassıada'da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından yargılanmış ve hakkında açılan 13 davanın 12'sinden suçlu bulunarak[1], anayasa'yı ihlal ettiği gerekçesiyle 17 Eylül 1961 tarihinde devlet tarafından asılarak idam edilmiştir.
Çocukluk ve gençlik yılları
1899'da, Aydınlı toprak ağası varlıklı bir çiftçinin oğlu olarak doğdu. Büyük babası Hacı Ali Paşa Konya'dan Tire taraflarına göç etmiştir[2] İbrahim Ethem Bey'le, Tevfika Hanım'ın oğludur. Kızkardeşi Melike küçük yaşta ölmüştür. I. Dünya Savaşı öncesinde önce Karşıyaka'da forvet, daha sonra Altay'da kalecilik olmak üzere futbol oynadı. İlkokuldan sonra, İzmir Amerikan Koleji'nden mezun oldu. I. Dünya Savaşı'nda yedeksubay eğitimi gördü, fakat hastalandığı için cepheye gidemedi. İstiklal Savaşı'na katıldı ve İstiklal Madalyası aldı.[3] İzmir'in ünlü ailelerinden, Evliyazade Fatma Berin Hanım'la evlenmiş, ondan Yüksel, Mutlu, Aydın olmak üzere üç oğlu olmuştur.
Milletvekili seçildikten sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne devam etti ve 1935 yılında mezun oldu.
Siyasi hayatı
Cumhuriyet Halk Partisi dönemi
Aydın'da, 1930'da, kısa süreli Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın bir kolunu organize etti. Partinin kendini feshetmesinden sonra Cumhuriyet Halk Partisi'ne geçti. Daha sonra 1931 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi'nden Aydın milletvekili seçildi.[4] Atatürk'ün ölümünden sonra İnönü CHP'nin başına geçince İnönü'nün bütün üretim araçlarını devletleştirme faaliyetlerine karşı çıktı. Menderes en sert çıkışını ise "çiftçiyi topraklandırma yasası" görüşülürken yaptı. Mevcut tasarı'nın 6. maddesi devlet elindeki topraklarla birlikte o bölgedeki toprak ağalarının elindeki toprakların tarıma elverişli yerlerde 5.000 dekardan elverişsiz yerlerde ise 2.000 dekardan fazlasının kamulaştırılıp köylüye dağıtılmasını öngörüyordu.[kaynak belirtilmeli] Menderes (Menderes' in kendisi de bir toprak ağasıydı. Aydın'daki 30.000 dönümlük Çakırbeyli Çiftliği Menderes' e dedesinden kalmıştı.) ve diğer bazı milletvekilleri, özel mülkiyete tecavüz edilmek istendiğini belirterek bu tasarıya karşı çıktılar.[kaynak belirtilmeli] Bu tasarı üzerine Menderes, Türkiye'de zaten tüm arazilerin %70'ten fazlasının Devletin mülkiyetinde olduğunu ve İsmet Paşa'nın geriye kalan özel mülkleri de devletleştirerek Sovyetler Birliğindeki gibi tarımı kolhozlaştırmak istediğini açıklayarak üç arkadaşıyla birlikte Dörtlü Takriri verdi.[kaynak belirtilmeli] Dörtlü takrir olayı ve parti içi muhalefetten dolayı 1945 yılında CHP'den ihraç edildi.
Demokrat Parti dönemi
7 Aralık 1945'te, CHP'den birlikte ihraç edildikleri arkadaşları Celâl Bayar, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile Demokrat Parti'yi kurdu. 1947'de yapılması gereken seçimler CHP tarafından bir yıl öne alındı.[5] Bu seçimleri CHP %85 oy oranı ile kazandığını ilan etti ancak seçimlerde "açık oy gizli tasnif" usulü uygulandığı için seçimlerin şaibeli olduğu iddia edildi.[6] 1946 seçimlerinden sonra muhalefet ve iktidarın arasında şiddetli kavgalar görülmeye başladı. DP ve CHP'nin arası günden güne geriliyordu. Ancak cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 12 Temmuz 1947'de yayımladığı 12 Temmuz Beyannamesi ile CHP içindeki sertlik yanlılarını durdurdu. Muhalefete karşı sert bir tutum takınan başbakan Recep Peker istifa etti. Demokrat Parti genel başkanı Celal Bayar da, dönemin "Milli Şef"i İsmet İnönü'nün demokratik seçimlere izin vermesini sağlamak için "Devr-i Sabık yaratmayacağız" dedi (yani iktidara geldikten sonra yapılan yanlışların ve yolsuzlukların hesabını sormayacağız).[kaynak belirtilmeli] Bunun üzerine bazı DPliler partilerinden istifa ederek, 19 Temmuz 1948'de Mareşal Fevzi Çakmak önderliğinde, Osman Bölükbaşı ile birlikte Millet Partisi'ni kurdular.
1950 yılında seçimlerden önce Seçim Yasası da değiştirilerek seçimlerde yargı güvencesi ve "gizli oy - açık tasnif" sistemi getirildi.[7] 14 Mayıs 1950'de yapılan seçimlerde DP %52, CHP ise %40 oy aldı.[8] DP 12 puan farkla kazanmıştı ancak seçimde kullanılan çoğunluk sistemi nedeniyle DP 408, CHP ise sadece 69 milletvekili çıkardı. TBMM başkanlığına Refik Koraltan, cumhurbaşkanlığına DP genel başkanı Celâl Bayar seçildi. Yeni cumhurbaşkanı Celâl Bayar Menderes'i başbakan olarak görevlendi. Aslında pek çok kişi bu görev için Fuad Köprülü'nün getirilmesini bekliyordu[9]. Yeni hükümet 22 Mayıs'ta göreve başladı. Köprülü bu kabinede dışişleri bakanı oldu. Adnan Menderes'in 10 yıllık başbakanlık döneminde Türk iç ve dış politikasında büyük değişimler oldu. 1. Menderes Hükümetinin ilk icraatı fazla masraf olduğu gerekçesiyle devlete ait otomobilleri satmak oldu. Menderes döneminde, paralara mevcut cumhurbaşkanının resminin basılması uygulamasını kaldırılmış, tekrar ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün resimleri basılmaya başlanmıştır.
Daha sonra, o döneme kadar Türkçe okunan ezanın Arapça okunması serbest bırakıldı. Yeni kurulan DP hükûmeti, 6 Haziran 1950'de, askeri darbe planladıkları[11] gerekçesiyle başta Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman olmak üzere bütün üst komuta kademesi dahil olmak üzere 15 general ve 150 albayı re'sen emekliye sevk etti.
1951 yılında Menderes hükümeti Türkiye'nin Kore Savaşı'nda Birleşmiş Milletler kuvvetlerine Türk Tugayı ile katılmasına karar vererek CHPliler tarafından çok tartışılan bir karara imza attı. Bu, aslında Türkiye'nin Soğuk Savaş'ta Batı Bloğu tarafında yer aldığını göstermek için yaptığı bir siyasi manevraydı. Bunun neticesinde, Türkiye 1952'de NATO'ya tam üye olarak kabul edildi. Aynı yıl NATO'nun isteği üzerine komünizme karşı gayri-nizamı harp yapacak Seferberlik Tetkik Kurulu, daha sonraki adıyla Özel Harp Dairesi kuruldu.[13]. Bu tarihe kadar askeri savunmanın geliştirilmesi için çok büyük kaynaklar ayrılmasına rağmen, askeri teknolojide ileri ülkelerin Türkiye'ye Milli Şeflik düzeni dolayısıyla silah satmayı reddetmesi yüzünden Türk Silahlı Kuvvetleri modernize edilememişti. 2. Dünya savaşı çıktığında ordu Verdun Savaşı artığı Fransız toplarıyla ve Sovyetler Birliğinden Moskova Antlaşması gereğince Batum'un onlara verilmesi karşılığında 1920li yıllarda gelen tüfeklerle donatılmıştı. Sadece 2 zırlı birlik vardı ve ordu Çakmak Hattı'nı Çatalca'ya kadar çekmişti çünkü Trakya daha geniş olduğu için savunulamıyordu. Türk ordusunun modernizasyonu ancak 1952 yılında Türkiye NATO'ya kabul edildikten sonra başlayabildi.
1953 yılında CHP'nin tek-parti iktidarı sırasında edindiği malları[kaynak belirtilmeli] haczedildi ve hazineye aktarıldı.[kaynak belirtilmeli] Halkevleri kapatıldı ve Köy Enstitüleri Öğretmen Okullarına dönüştürüldü.
1950-1954 yıllarında Türkiye ekonomide kalkınma dönemine girdi. Bu dönemde serbest piyasa ekonomisine geçişe hız verildi. Yabancılara petrol arama ve çıkarma izni verildi. Yabancı sermayeyi teşvik yasası çıkarıldı. Gelen krediler özellikle tarım alanında kullanmaya başlandı. Tarımda makineleşme çalışmaları yoğunlaştırıldı. Marshall Planı'nın da katkısıyla ülkede yeni sanayi tesisleri kuruldu. Örneğin, yassı çelik (sac) imal eden Ereğli Erdemir Demir-Çelik Tesisleri bu tesislerden biriydi. 1954 yılında Türkiye Vakıflar Bankası kuruldu. Bu dönemde Türkiye'nin gayri safi milli hasılası yılda ortalama %9 oranında büyüdü.
2 Mayıs 1954 tarihinde yapılan seçimlerde DP büyük bir zafer kazandı. Oyların % 57'sini alarak iktidarını tek başına devam ettirdi. Bu oy oranı, 150 yıldan beri fasılalarla batılılaşmaya, modernleşmeye ve demokrasiyi uygulamaya çalışan Türkiye tarihinde demokratik bir seçimde bir siyasi parti tarafından ulaşılan en yüksek orandı ve bir daha da bu orana ulaşılamadı. DP 502, CHP %35,9 oy oranı ile 31, CMP %4 oy oranı ile 5, bağımsızlar 3 millatvekili çıkardı. 17 Mayıs'ta Menderes 3. kabinesini açıkladı. Bu kez kendisine daha yakın isimleri bakan olarak seçmişti çünkü önceki 4 yıl içinde İçişleri Bakanı 5, İşletmeler Bakanı 5, Çalışma Bakanı 5, Ulaştırma Bakanı 4, Gümrük ve Tekel Bakanı 4 kez değişmişti.
1955 yılında ekonomide tıkanmalar başlamıştı. Dış borçlar giderek artıyordu, ödeme dengesi bozulmuştu, döviz girişi yeterli değildi. Bu durum ülkede çeşitli sıkıntılara neden olmaya başladı. DP meclis grubunda ekonomik gelişmeler nedeniyle huzursuzluk giderek artıyordu. Yine bu dönemde Birleşik Krallık'ın, egemenliği altında bulunan Kıbrıs'tan yeni düzenlemeler yaparak çekilmek istemesi üzerine 29 Ağustos 1955'de Londra'da Yunanistan, Birleşik Krallık ve Türkiye arasında 3'lü görüşmeler başladı. Görüşmelerin 1. turunda hiçbir sonuç alınamadı. Yunanistan adanın kendi kaderini kendisinin belirlemesi gerektiğini, Birleşik Krallık 3'lü bir askeri yönetimi, Türkiye ise statüko bozulacaksa adanın kendisine verilmesini istiyordu.
Bu arada Kıbrıs'ta 1 Nisan 1955'te faaliyete geçen ve Kıbrıslı Türklere saldırmaya başlayan, Türk köylerini yakıp yıkan, EOKA'ya karşı, Türk halkının savunmasını yapacak bir örgütlenme ihtiyacı duyan Kıbrıs Türkleri, çeşitli küçük mukavemet grupları oluşturmuştu. 27 Temmuz 1957'de Adnan Menderes'in talimatı ile Hariciye Vekili (Dışişleri Bakanı) Fatin Rüştü Zorlu ve Korgeneral Daniş Karabelen'in önderliğinde Rıza Vuruşkan, Burhan Nalbantoğlu, Rauf Denktaş ve Kemal Tanrısevdi tarafından Lefkoşa’da Türk Mukavemet Teşkilatı kuruldu. Menderes tarafından örtülü ödenekten finanse edilen TMT,[kaynak belirtilmeli] küçük grupları birleştirerek, tüm Kıbrıs adasına yaygın, her Türk köyünde varlık gösteren, Rumların EOKA örgütüne karşı çarpışan güçlü bir mukavemet teşkilatı olmuştur.
6-7 Eylül Olayları
Ana madde: 6-7 Eylül Olayları
Kıbrıs konusunda Londra'da ikinci tur görüşmeler yapılırken 6 Eylül 1955 gecesi İstanbul'da bazı gazetelerin Selanik'te Atatürk'ün evine bomba atıldığını yazması üzerine azınlıklara karşı olaylar çıktı. Ağırlıklı olarak Rumlara karşı yönelen olaylarda 73 kilise, 8 ayazma, 1 havra, 2 manastır, 4.340 dükkân, 110 otel ve lokanta, 21 fabrika ve 3.600 ev saldırya uğradı, 1 papaz olaylar sırasında öldürüldü. Tarihe 6-7 Eylül Olayları olarak geçen bu olaylar sebebiyle TBMM olağanüstü toplandı. DP İstanbul milletvekili Aleksandros Hacopulos Olayların oluş şekli tertip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. dedi ve kolluk kuvvetlerin olaylar sırasında gösterdiği kayıtsızlığa dikkat çekti. Bunun üzerine hükümet adına konuşan Başbakan yardımcısı Fuad Köprülü hükümetin olaylardan haberi olduğunu ancak gün ve saatinin muayyen olmadığını açıkladı.
6-7 Eylül Olayları sonrasında bazı milletvekillerinin ceza yasasına ispat hakkı getirilmesini istemesi kargaşaya yol açtı. Hükümetin karşı çıktığı yasa tasarısının kabulü için çalışan 9 milletvekili DP'den ihraç edildi. Bunun üzerine 10 milletvekili de DP'den istifa etti. 15 Ekim 1955'te DP büyük kongresi yapıldı ve Menderes tekrar genel başkan seçildi. 22 Kasım 1955'te toplanan DP Meclis Grubu izlenen ekonomi politikaları ile ilgili gensoru açılmasını kabul etti. 29 Kasım'da grup tekrar topladı. Toplantıda meclis grubunun istifa baskılarına dayanamayan Ticaret ve Ekonomi Bakanı Sıtkı Yırcalı ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan istifa etti. Grup daha sonra kürsüye Fatin Rüştü Zorlu'yu çağırdı ve Döviz Komitesi üyesi de olan Dışişleri Bakanı'nın bütün görevlerinden istifa etmesi için tempo tutmaya başladı. Bunun üzerine Fatin Rüştü Zorlu bütün görevlerinden istifa etti. Daha sonra Menderes'i alkışlarla karşılayan grup 3 bakanı indirdikten sonra güvenoyu verdi. Aralarında Hüsamettin Cindoruk'un da bulunduğu, DP'den istifa edenler 20 Aralık 1955'te siyasal alanda liberal, iktisadi anlamda devletçi Hürriyet Partisi'ni (HP) kurdu. Mecliste siyaset sertleşmeye başlamıştı. 7 Eylül 1957'de Fuad Köprülü DP'den istifa etti. Hükümet seçimleri bir yıl erkene aldı, Seçim Yasası'nı değiştirerek seçimlerde partilerin ittifak yapmasını önleyecek maddeler ve partisinden istifa eden bir kişinin 6 ay geçmeden başka bir partiden milletvekili seçilmesini engelleyecek bir madde ekledi. Basın bu maddeye "Köprülü Maddesi" adını taktı. 27 Ekim 1957'de seçimler yapıldı. DP %46 oy alarak 424 milletvekili çıkardı. CHP % 41 oy oranı ile 186, HP ve CKMP ise 4'er milletvekili ile meclise girdi. Bu durumda muhalefet %54 oy oranı ile 178 sandalye, DP ise %46 oy oranı ile ile 424 sandalye almış oluyordu. Bu yüzden muhalefet azınlık iktidarı deyimini kullanmaya başladı.
Menderes 1957 seçimlerinden sonra İstanbul'da imar çalışmalarına ağırlık verdi ve Barbaros Bulvarı, Büyükdere Caddesi, Vatan Caddesi, Millet Caddesi ve Edirne Asfaltı (şimdiki E-5 otoyolu) yollarını açtı. Bu arada, en ileri teknolojilerin Türkiye'ye getirilmesi ve yeni nesillere öğretilmesi için Amerikan Ford Vakfı'nın yardımıyla Ankara'da Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ni, Trabzon'da da Karadeniz Teknik Üniversitesini kurdu.[16] Böylece, 1776 yılında Padişah I. Abdülhamit tarafından "Mühendishane-i Bahr-i Hümayun" adıyla kurulan İstanbul Teknik Üniversitesinden 180 sene sonra Türkiye'de iki tane daha teknik üniversite kurulmuş oldu.
Uçak kazası
17 Şubat 1959'da Kıbrıs konusunda Yunanistan'la imzalanan ikili antlaşmanın ardından üçlü görüşmeler için Birleşik Krallık'a giden Menderes'in, uçağının Londra Gatwick Havalimanı yakınlarında alçalırken düşüp parçalanmasına karşın kazadan yara almadan kurtulması ise muhalefetle kısa süreli bir yumuşamaya yol açtı. [17][18][19]
1959 yılında Menderes Hükümeti'nin ortaklık anlaşmasını imzalamasıyla Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu.
Ekonomi politikaları
Menderes iktidarlarının önceki döneminde alınan borçların geri ödenememesi ve dış ticaret açığının çok artması yüzünden 1958 yılından itibaren Türkiye ekonomisi zorluklar yaşamaya başladı. Cumhuriyet tarihinin en yüksek oranlı devaülasyonu yapıldı, dolar 2 liradan 9 liraya çıkarıldı. Türkiye 600 milyon dolar dış borcunu ödeyemeyeceğini açıklayarak moratoryum (borçların ödenemeyeceği ve yeni bir ödeme planına bağlanması ilanı) ilan etti ve IMF ilk stand-by anlaşması imzalandı.[20][21]. Menderes, liberal ve dışa açık bir iktisat görüşüne sahipti, özel girişime geçmiş iktidarlara göre daha fazla serbesti tanıdı. Ekonomik girişimleri önceleri toplumun yoksul kesimini mutlu etti, ancak uzun vadede ekonominin dengesi bozuldu, aşırı dış alıma sebep oldu. Sanayileşme ve ekonomik gelişmeyle birlikte kırsal kesimden İstanbul gibi büyük şehirlere göç hızlandı. Bu yüzden büyük şehirlerde ilk gecekondu mahalleleri oluşmaya başladı. Menderes, en çok eleştiriyi, dışa bağımlılık politikaları yüzünden almıştır. Tek parti döneminde kurulan bazı traktör ve basma fabrikaları Menderes döneminde özelleştirildi veya ekonomik olmadıkları için kapatıldı.
1930'ların sonlarında başlatılan Banknot Matbaası kurma işi İkinci Dünya Savaşı nedeniyle aksadı; ancak 1951 yılında kuruluş süreci yeniden başlatıldı ve 1958 yılında Ankara'da Banknot Matbaası kurularak, ilk banknotların Birleşik Krallık'ta basılmaya başlanmasından 1,200 sene sonra Türkiye Cumhuriyeti banknotlarının artık Türkiye'de basılması sağlandı.
Menderes'in Başbakan olarak tek başına iktidarda bulunduğu 1950-1960 döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yıllık %7.8 oranında büyüdü ve Türkiye'nin GSMH'si Dünya toplamının binde 6.43'ünden, binde 7.52'sine yükseldi.
Din ve laiklik politikası
Menderes'in iktidarı döneminde, İnönü döneminden beri Türkçe okunan ezanın, Arapça okunması serbest bırakıldı. İlk olarak CHP hükümetinin 1948'de kurduğu imam hatip kursları imam hatip liselerine dönüştürüldü, bunların sayıları arttı.[kaynak belirtilmeli] Menderes'in 1957 seçimleri öncesinde bazı bakanlarıyla beraber Said Nursi'yi ziyarete gitmesi gibi olaylar, bazı çevreler tarafından irticayı hortlatmakla ve oy avcılığıyla suçlandı. Dış siyaset ve ekonomi gibi konularda Batı Bloğuyla birlikte hareket etmesi, özellikle sol çevrelerde eleştirildi.[kaynak belirtilmeli]
27 Mayıs dönemi
Ana madde: 27 Mayıs Darbesi
1955 Yılından itibaren ekonomideki sıkıntıların ve 6-7 Eylül olayları gibi sebeblerle ülkede siyaset sertleşmeye başladı. 1954 seçimleride Osman Bölükbaşı'yı tekrar milletvekili seçtiği için Kırşehir ilçe yapıldı (Adnan Menderes konuyla ilgili mecliste 'Türkiye’nin hiçbir vilayetinde yüzde 3’ten fazla oy almayan bir partiye mensup milletvekilini iki seçimde de seçen Kırşehir’in, bir içtimai ve siyasi bünye itibariyle anormallik göstermekte olduğunu inkár etmek mümkün değildir, evet biz açık konuşuruz’ şeklinde konuşmuş ve Osman Bölükbaşı da cevaben; "Vilayeti kaldırdınız, bizi de kaldırın da zulmünüz tamam olsun"[24] demiştir.) Ayrıca İsmet İnönü'nün seçim bölgesi Malatya 2'ye bölünüp Adıyaman vilayeti kuruldu. İktidara karşı yazılar yazan 83 yaşındaki Hüseyin Cahit Yalçın dahil, gazeteciler birer birer hapise atılmaya başlandı. Adalet Bakanı Esat Budakoğlu TBMM'de muhalefetin soru önergesi üzerine 1954-1958 yılları arasında 238 gazeteci'nin iktidara karşı yazılar yazmak suçundan mahkum olduğunu açıkladı.[kaynak belirtilmeli] CHP ve Hürriyet Partisi'nin birleşme çabası karşısında DP'liler 1957 seçimlerinden önce seçim yasası'nı değiştirerek partilerin ittifak yapmasının önleyen maddeler eklendi ve DP'den istifa eden Fuad Köprülü'nün başka bir partiden milletvekili seçilmesini engellemek için partisinden istifa eden bir kişinin 6 ay geçmeden bir başka partiden milletvekili olamayacağı şeklinde bir hüküm kondu. Ayrıca DP Vatan Cephesi'ni[25][26] kurdu. Artık radyoda her gece Vatan Cephesi'ne katılanların isimleri okunuyordu. Bu olay karşısında İstanbul'da bazı vatandaşlar ajans haberlerini dinlemeyenler derneği'ni[27] kurdular. Bu tarz olayların yaşanması ülkeyi kamplaşmaya itti. 1960 yılında ise muhalefet ve iktidar arasındaki ilişkiler kopma noktasına geldi. CHP genel başkanı İsmet İnönü 29 Nisan'da seçim gezisine gittiği Uşak'ta DP binasından atılan çay bardağının İsmet Paşa'nın yanındaki bir gazeteciye isabet etmesiyle başlayan olaylar ve benzerinin İstanbul'da da yaşanması üzerine CHP parti grubu Başbakan ve İçişleri bakanı hakkında soruşturma önergesi verdi ancak DP'lilerin çoğunlıkta olduğu meclis bu önergeyi reddetti. Bir başka gerginlik ise 9 Mayıs'ta Menderes hükümetinin ABD ile yaptığı ikili anlaşmaları meclisin kabul ettiği oturumda yaşandı. Muhalefet'in milletvekilleri ABD ordusu'nın doğrudan veya dolaylı bir saldırı karşısında Türk topraklarına gelmesi gibi hükümlerin yer aldığı ikili anlaşmalara karşıydılar ve böyle anlaşmaların hiçbir Avrupa ülkesi ile yapılmadığının altını çiziyorlardı. Hükümet sertleşen ortam karşısında daha sert bir önlem olarak Tahkikat Komisyonu'nu kurdu. 15 DP milletvekilinden oluşan komisyon hem suçlama hem de yargılama hakkına sahipti ve kararlarına itiraz edilemiyordu. Ayrıca uygun gördüğü toplantıları ve yayınları yasaklama hakkına sahipti. Komisyanun ilk işi Muhalefet partisi CHP aleyhine soruşturma açmak oldu. Bu durum karşısında "bu yolda devam ederseniz sizi ben de kurtaramam" dediği ve birkaç ay önce Güney Kore'de gerçekleşen askeri darbeye gönderme yaparak "Türk Ordusu Kore Ordusundan daha az şerefli değildir" diye konuştuğu için TBMM tarafından İsmet İnönü'ye 12 oturum meclisten men cezası verildi.[kaynak belirtilmeli] CHP Meclis Grubu'nun duruma itiraz etmesiyle olaylar iyice büyüdü ve sonunda CHP milletvekilleri polis zoruyla meclisten çıkartıldı. Meclis dışında ise üniversitelerde hükümete karşı protestolar düzenleniyordu ve 28 nisan 1960 tarihinde İstanbul Üniversitesi öğrencisi Turan Emeksiz hükümete karşı İstanbul Üniversitesi'nde düzenlenen bir protesto mitinginde polisin açtığı ateş sonucu öldü. Hüseyin Onur ise sol bacağı kesilerek kurtarıldı. Hukuk'un üstünlüğünü savunan Yargıtay Başkanı Bedri Köker, Yargıtay Başsavcısı Rifat Alabay, Yargıtay 2. Başkanlarından Haydar Yücekök, Yargıtay Üyeleri Melehat Ruacan, Kamil Çoşkunoğlu, Faik Uras ve İlhan Dizdaroğlu 'görülen lüzum üzerine' re'sen günde emekliye sevkedildiler[28]. 5 mayıs 1960'ta Ankara Kızılay Meydanı'nında 555K parolasıyla büyük bir protesto mitingi düzenlendi. 21 Mayıs'ta ise Harp Okulu öğrencileri ve subaylardan oluşan yaklaşık 1000 kişi Ankara'da hükümet aleyhinde sessiz bir yürüyüş yaptı[11][29][30]. Sonunda 27 Mayıs 1960 sabaha karşı saat 4'te radyoda Kurmay Albay Alparslan Türkeş TSK olarak yönetime el koyduklarını belirtti ve askeri darbenin sebeplerini bir radyo bildirisi ile halka duyurdu. Menderes ise 27 Mayıs 1960 günü Kütahya'da Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara'ya götürüldü. Daha sonra da ve diğer tutuklu Demokrat Parti üyeleri ile birlikte Yassıada'da hapsedildi. Darbeci subaylar ise Cemal Gürsel başkanlığında kurulan Milli Birlik Komitesi ve kurucu meclis ile beraber ülke yönetimini devraldı. Yeni bir anayasa oluşturulması için ülkenin önde gelen hukuk profesörlerinden bir anayasa komisyonu kuruldu. Menderes ve diğer DP üyeleri ise bulundukları Yassıada'da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından yargılanmaya başladı. Yapılan oturumlar her gece radyoda Yassıada Saati programında halka duyuruluyordu. 1982 Anayasası'nın aksine, 1961 Anayasası'nın referandum sürecinde, hayır oyu yönünde propaganda yapmak serbest olmuş[kaynak belirtilmeli]; 9 Temmuz 1961 tarihinde Anayasa Komisyonu'nun hazırladığı yeni anayasa için yapılan halk oylamasında % 67 oy oranı ile kabul edilerek yürürlüğe girdi
Menderes'e yöneltilen suçlamalar
-Bebek Davası: Doktorunu, sanatçı Ayhan Aydan'dan doğan gayri meşru çocuğunu öldürmeye azmettirmekle suçlandı. Milli Birlik Komitesi başkanı Cemal Gürsel davanın kapalı oturumda yapılmasını istemiş ancak cuntanın diğer üyelerinin karşı çıkmaları sonucunda mahkeme bu isteği reddetmiştir.
-Örtülü Ödenek Davası: Örtülü ödenek paralarını zimmetine geçirmekten yargılandı. 13 oturum sürdü ve 2 şubat 1961 de suçlu olduğu yönünde karara varıldı. Yürürlükteki kanunda örtülü ödenekteki kaynakların Başvekil tarafından sınırsız olarak ve kayıt tutulmadan harcanabileceği açıkça belirtildiği halde, bu mahkeme 10 yıllık Örtülü Ödenek kayıtlarını istedi. Menderes, bir kısmı da Kıbrısta kurdurduğu Türk Mukavemet Teşkilatı için harcandığı sonradan ortaya çıkan bu harcamaları açıklamadığı için bu dava sonucunda 4,877,780 lirayı zimmetine geçirmekten suçlu bulundu ve paranın tahsili için Aydın'daki arazilerine el kondu. Örtülü ödenek davası konuşulurken savunma tarafı, Amerikan gizli servisinin Türk istihbarat servisine para vererek Menderes'in telefonlarını dinletirecek kadar teşkilata hakim olduğunu iddia etti.[13]. Menderes ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur, suçlunun o dönemin MİT müsteşarı Behçet Türkmen olduğunu iddia etti.
-6-7 Eylül Olayları: 6-7 Eylül Olayları'na önceden haberi olduğu halde olarak müdahele etmemek.
-Vatan Cephesi: Kurulan bir örgütü başka bir sınıf üzerinde baskı aracı olarak kullanmak,
-Vinileks firmasına Türkiye Vakıflar Bankasından kredi verdirmekle suçlanmıştır. Adnan Menderes tarafından kurulan bu Bankanın 27 Mayıs darbesine kadar Umum Müdürlüğü'nü yapan (1961 seçimlerinden sonra tekrar aynı Bankanın Genel Müdürlüğüne getirilen) Sabahattin Tulga yaptığı savunmada krediyi, suni deri imal ederek ithal ikamesi yapacak bu firmanın karlı olacağına inandıkları için verdiklerini; nitekim darbe sonrası işbaşına gelen yeni Banka yönetiminin de aynı firmaya ilave kredi verdiğini belirtmiştir. Buna rağmen bu mahkeme Menderes ve Hasan Polatkan'ı bu davadan da suçlu bulmuştur.
-İstanbul'da Bulvar ve yol açmak için pek çok vatandaşın evini, parasını geciktirerek ya da hiç ödemeden istimlak etmek,
-Kanuna aykırı olarak üniversite basmak ve halka ateş açtırtmak,
-Bazı muhalefet milletvekillerinin ve muhalefet liderinin seyahat özgürlüğünü kısıtlamak,
-Döviz Yasası'nı ihmal etmek,
-Devlet radyosunu siyasi çıkarları için kullanmak,
-Halkı Demokrat İzmir gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik etmek
-Kırşehir'in haksız olarak ilçe yapılması,
-Yargı bağımsızlığının ihlali,
-1957 seçimlerinin erkene alınarak kanuna aykırı olarak tarihinin değiştirilmesi,
-Tahkikat Komisyonu'nun kurulup olağanüstü yetkilerle donatılması,
Menderes, 13 ayrı davadan yargılandı ve Bebek Davası dışındaki bütün davalardan suçlu bulundu
İdamı
"Kimseye dargın değilim. Kırgınlığım yok. Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum."
—Adnan Menderes, infazından hemen
27 Mayıs darbesini yapan cuntacıların özel olarak kurdukları mahkeme olan Yüksek Adalet Divanı 9 ay 27 gün süren yargılama süreci sonunda ise 14 kişinin idamına, 31 kişinin ömür boyu hapse mahkum edilmesine karar verdi. Geri kalan 418 sanığa ise 6 ay ile 20 yıl arasında değişen hapis cezaları veya beraat kararı verildi.
Amerika Birleşik Devletleri başkanı Kennedy, Fransa cumhurbaşkanı Charles De Gaulle, Birleşik Krallık Kraliçesi II. Elizabeth, Almanya Başbakanı Konrad Adenauer, Pakistan devlet başkanı Muhammed Eyüb Han, ve İran şahı Muhammed Rıza Pehlevi, idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi'ne defalarca çağrıda bulundular. Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi; Celâl Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celâl Bayar'ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi.
Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961'de, Adnan Menderes ise 17 Eylül 1961'de İmralı Adası'nda öğlen 13:21'de idam edildi.
Ölümünden sonra
Ölümünden 29 gün sonra yapılan ilk seçimlerde CHP yüzde 36.7 oy oranı ile 173 milletvekili, AP yüzde 34.8 oy oranı ile 158 milletvekili, CKMP %14.0 oy oranı ile 54 milletvekili, YTP ise yüzde 13.7 oy oranı ve 65 milletvekili ile TBMM'de temsil hakkı kazanmışlardır. Ölümünden sonra yapılan 2. serbest seçim olan 1965 seçimlerinde, Demokrat Parti'nin devamı olduğunu söyleyen Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi, 1961 seçimlerinde bir kısım DP oylarını alan YTP'yi de eritip %52,87 oranında oy alarak tek başına iktidara geldi.
11 Nisan 1990'da TBMM tarafından kabul edilen 3623 sayılı kanunla Adnan Menderes ve onunla birlikte idam edilen arkadaşlarının itibarları iade edildi.[40] Aynı kanun uyarınca naaşı, 29.vefat yıldönümü olan 17 Eylül 1990 tarihinde İmralı'dan dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve yüzbinlerce vatandaşın katıldığı bir törenle İstanbul'da Vatan Caddesi'nde kendisi için yapılan anıt-kabir'e taşındı. Menderes'in 1958 yılında hizmete açtığı bu caddenin adı 1994 yılında dönemin belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın teklifiyle Adnan Menderes Bulvarı olarak değiştirildi.
Menderes'in adı, İzmir'deki uluslararası havalimanına (Adnan Menderes Havalimanı), Aydın'da kurulan üniversiteye (Adnan Menderes Üniversitesi), İstanbul'daki Adnan Menderes Bulvarı dahil Türkiye'nin birçok şehrinde çeşitli caddelere verildi.
(vikipedi.özgür ansiklopedi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder