Fotoğraf Afrika'daki açlığı çok net ve acı bir biçimde vurguluyor. Bu küçük afrikalı çocuk bir kilometre öteki Birleşmiş Milletler yardım kampına yürürken artık açlıktan bitap düşmüş. Daha da kötüsü arkasında onun ölmesini bekleyen bir akbaba var... Fotoğraf 1994 yılında Somali'de Amerikalı bir gazeteci olan Kevin Carter tarafından çekilmiş ve Kevin Carter bu fotoğraf ile "Pulitzer ödülünü" kazanmış. Hikayenin en acı tarafıysa Kevin Carter Somali'den dönünce bir süre bu çocuğu araştırmış fakat bulamamış. Orada gördüklerinden çok etkilenen Amerikalı gazeteci bir süre sonra derin deprosyana girmiş ve 3 ay sonra hayatına son vermiş.

15 Aralık 2009 Salı

AKŞAMCILIK

Akşamcılık
Akşamcılık, 16.yy'ın ikinci yarısında (özellikle II. Selim ile birlikte) Bizans içki kültürünün etkisinde canlanan, İstanbul'a özgü bir gelenektir. Zaman içerisinde başka büyük kentlere de yayılmıştır. Hâlen Çiçek Pasajı, Kumkapı veya Boğaz'da nostaljik atmosferli meyhâneler bulunsa da 20.yy'ın başlarında eski ortamını, tiplerini ve üslûbunu yitirmiştir.
Akşamcılık, 'keyif için' akşam saatlerinde birkaç kadeh içmek demektir. 'Akşamcılar' özellikle Alkoliklikten ve gündüzcülükten kaçmaya gayret ederler.
Geçmişi
İstanbul'un fethiden sonra İstanbul'da kalan Rumlar kendi meyhâne geleneklerini sürdürmekteydiler. Müslüman Türkler arasında ne zaman yayıldığı tam olarak bilinememekle birlikte Kânûnî Sultan Süleyman döneminde yinelenen içki yasakları bu dönemde hareketliliğin başladığına işaret sayılabilir. İçkiye düşkünlüğüyle de bilinen II. Selim'in pâdişah olmasıyla getirilen özgürlükler sâyesinde içki serbestliği Müslümanlar arasında da yayılmaya başladı. Bu dönemin ünlü Şeyhülislâm'ı Ebussuud Efendi'nin câmiye sahip yerlere açıkça içki sokulamayacağını ve içilemeyeceğini dile getirdi. İçkiyi bütünüyle yasaklamayan bu fetvâ ile insanlar akşamın karanlığıyla birlikte kurallara uyarak içmeye başladılar, akşamcılık geleneği de böylece doğmuş oldu.
I. Ahmet, IV. Murat ve son olarak III. Selim döneminde sıkı içki yasakları uygulandı.
Akşamcıların nüfûsunun kent nüfûsuna oranı çok düşüktü, bunun sebepleri arasında toplumda aşılamayan, içmenin hiçbir şekilde onaylanmaması, içki içenlerin alay konusu olması, dînî baskılar sayılabilir. Gene de İstanbul akşamcılığı 19.yy'a kadar meyhânelerde sürdürüldü. Sultan Abdülaziz döneminde daha üst düzey insanları ağırlayan ruhsatlı selâtin meyhâneler de açıldı. Saz ve söz eşliğinde sanatsever insanlar hep bu meyhânelerde ağırlandı. Akşamcılık 20.yy'ın başlarında ise nitelik kaybıyla değişime uğradı.
Usul
Kıyametin kopacağına inanılan akşam ezanı ve yatsı ezanı arasındaki zaman dilimi akşamcılar için günün en rahatlatıcı ya da eğlenceli saatleri sayılırdı. Akşam ezanından sonra başlayan içki faslı, yatsı ezanına kadar aşama aşama sürerdi. Yatsıya doğru yakalanan "keyif" sınırından sonra daha fazla içmeyi istemek yahut daha fazla içilmesi için ısrar etmek ayıp sayılırdı. Kadehi bir dikişte boşaltmak, mezeleri (çiroz, ringa, ciğer tava, piyazlar, pilaki, midye tava, çerkez tavuğu, peynir...) karın doyurmak için hakkından fazla yemek de gene aynı şekilde ayıplanırdı. Genelde arkadaş ortamına sâhip masalara yabancılar veya içmesini bilmeyenler fazla yaklaştırılmazdı. Akşamcılığı meyhane yerine evinde sürdürenlerin kurduğu masaya da "çilingir sofrası" denirdi. Ayrıca tütün de bu masaların değişmez elemanlarından biriydi.
Yazı"http://tr.wikipedia.org" adresinden alındı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder