Fotoğraf Afrika'daki açlığı çok net ve acı bir biçimde vurguluyor. Bu küçük afrikalı çocuk bir kilometre öteki Birleşmiş Milletler yardım kampına yürürken artık açlıktan bitap düşmüş. Daha da kötüsü arkasında onun ölmesini bekleyen bir akbaba var... Fotoğraf 1994 yılında Somali'de Amerikalı bir gazeteci olan Kevin Carter tarafından çekilmiş ve Kevin Carter bu fotoğraf ile "Pulitzer ödülünü" kazanmış. Hikayenin en acı tarafıysa Kevin Carter Somali'den dönünce bir süre bu çocuğu araştırmış fakat bulamamış. Orada gördüklerinden çok etkilenen Amerikalı gazeteci bir süre sonra derin deprosyana girmiş ve 3 ay sonra hayatına son vermiş.

15 Ekim 2009 Perşembe

GRAMAFON'UN TARİHİ

GRAMAFO'NUN KISA TARİHİ
Edison kendi okudugu “mary had a little lamb” (Mary‘nin küçük kuzusu) isimli bir parçayı 12 Ağustos 1877 tarihinde fonografa kaydederek ses kayıt tarihinin başlangıcını yapmış oldu.

Ses kayıt aygıtları 1895 yılında ses kaydı yapmak ve bu ürünleri pazarlamak için dünyanın en elverişli kentlerinden biri olan İstanbul’a ulaştı.
Fonografı İstanbul’a ilk getiren SIGMUND WEINBERG’dir..
Nedense fonograf o yıllarda sinema ile birlikte anılır.
Bu iki yeni aygıtı keşfeden EDISON’a duyulan hayranlık
sonucu olsa gerek Fransız Pathe firması iki alanda da yoğun
faaliyet içine girmiş, sinemaya da el atmıştır. Onların
temsilcisi Sigmund Weinberg İstanbul’da ilk sinema
gösterisini düzenleyen kişi de olmuştur.
26 Eylül 1887 ‘ de Emil Berliner Edison’un fonograf
patentini almasından 10 yıl sonra buluşunu “GRAMOPHONE” (Gramofon) adıyla tescil ettirdi.
Berliner’in ilk gramofonu, döner bir tabla üzerine
konulmuş ve lamba isiyle karatılmış plak üzerine yanal
izler kazıyarak çalışıyordu.
Gramofon Plakları fonograf silindirlerine göre, çok
önemli bir üstünlüğe sahipti:
Bir ana kalıptan hareket ettiği için sınırsız sayıda çoğaltma
olanağı bulunuyordu.

Erken dönemlerde gerçeklesen Türkiye kayıtları Almanya ve İngiltere’deki fabrikalarda basılarak mamül hale getirildikten
sonra gemilerle taşınarak ithal malı olarak satılıyordu.

Bu erken dönem kayıtlara ait kalıpların yurt dışında kalması
anlamına gelir ki özellikle ilk on yıl kayıtları hem sayıca çok
hem de repertuar açısından çok önemlidir. Yaşanan iki dünya
savaşının pek çok koleksiyonluk belgeyi yok etmesi, özellikle
de Alman fabrika arşivlerinin tamamen kaybolması kayıt
tarihimiz açısından üzüntü vericidir.

Feriköy ve Yeşilköy fabrikaları faaliyete geçtikten sonra
şirketlerin ürün örneklerini, kalıplarını ve sair belge ve
malzemeyi saklama alışkanlığı edinememiş olması da önemli
bir kültürel mirasın günümüze erişimini engellemiş oldu.

İLK TÜRK KAYITLARI

Batılılaşma ve yenileşme çabasındaki
Türk toplumu bu alete ilgi duyuyordu çeşitli etnik mozayiği ile
iyi pazar olacağı firmalarca çabuk anlaşılan İstanbul’a ilk kayıt
ekibi 1900 yılında geldi. The Gramophone Company şirketi
teknisyenleri 170 kadar kayıt gerçekleştirdi. *Bu kayıtlardan kaç tanesinin 1903 yılında piyasaya sürüldüğünü bilmiyoruz.
*Emil Berliner şirketi de 1900-1912 tarihleri arasında yaklaşık
3000 adet kayıt gerçekleştirdi. *İlk olarak plaklar tek yüzlü olarak basıldı. *1906 yılından sonra bayan sanatçıların sayısı artmıştır.

DEVR-İ HAMDİ

II..Abdulhamit tahta 1876 ‘ da çıktı. Büyük
umutlar vadeden sultan çok geçmeden kendi eliyle açtığı meclisi kapatarak meşrutiyete son vermişti. “İstibdat denilen sıkı
yönetim anlayışı Osmanlı toplumunun içine kapanmasına yol
açmıştı.

1904-1910 yılları arasında özellikle kadınlar
gramofondan gelen sesleri dinlemekle yetinmekte, seslerini
plaklara verme konusunda ödünsüz katı bir tutum
sergilemektedirler. “Gavur işi” “Dine aykırı” gözüyle baktıkları için müzisyenleri huninin önüne geçirmek
oldukça zor olmuştu.

1930 ‘ LU YILLARDA PLAK ALTIN DÖNEMİNİ YASADI

Cumhuriyetin ilanıyla gelen yenileşme, batılılaşma,
çağdaşlaşma gibi kavramlar, Türk toplumunu sıkı sıkıya
bağlı bulunduğu geleneksel yapısını kırmaya zorladı.
O günlere kadar Ermeni, Rum ve Çingene kadınlara özgü
bir şeymiş gibi görünen sahneye çıkma, şarkı kanto söylemek
gibi işleri Türk hanımlarda kolaylıkla yapar oldu.

Fikriye hanim sesini plaklara veren ilk Türk kadınıydı ve
onun bas aktirsti olduğu Süreyya Operet Topluluğu da
yine ermeni operet saltanatına son veriyordu. Hafiz Sami,
Hafiz Osman, Hafiz Aşir, Tamburi Cemil Bey imparatorluk
döneminde ki yaygın ünlerini çoğalan bir ilgiyle
sürdürüyorlardı. (alıntı)









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder