Fotoğraf Afrika'daki açlığı çok net ve acı bir biçimde vurguluyor. Bu küçük afrikalı çocuk bir kilometre öteki Birleşmiş Milletler yardım kampına yürürken artık açlıktan bitap düşmüş. Daha da kötüsü arkasında onun ölmesini bekleyen bir akbaba var... Fotoğraf 1994 yılında Somali'de Amerikalı bir gazeteci olan Kevin Carter tarafından çekilmiş ve Kevin Carter bu fotoğraf ile "Pulitzer ödülünü" kazanmış. Hikayenin en acı tarafıysa Kevin Carter Somali'den dönünce bir süre bu çocuğu araştırmış fakat bulamamış. Orada gördüklerinden çok etkilenen Amerikalı gazeteci bir süre sonra derin deprosyana girmiş ve 3 ay sonra hayatına son vermiş.

18 Ekim 2009 Pazar

RUMİ SANATININ TARİHİ

RUMİ

Türk süsleme sanatının temel unsurlarından olan “Rumi”, başlangıcından itibaren sadece el yazmalarında değil çinilerde, giysilerde, ağaç oymacılığında, kısacası, süsleme sanatının tüm dallarında temel bir motif olarak süregelmiştir. Bu motif, Anadolu Selçukluları'nın ellerinde gelişmiş olup Rumi ismini de onlara borçludur.
Günümüze kadar ulaşan ruminin en eski örneklerine, Uygur Türkleri tarafından IX. ve X. yüzyıllarda yapılan fresklerde resmedilen deniz canavarının kanadında rastlıyoruz. Burada görülen şekil, sonraki yüzyıllarda sıkça karşılaşacağımız “Rumi”nin klâsik bir örneğidir. Orta Asya steplerinde yaşayan Türkler'in hayatında hayvanların önemli bir yeri olduğunu biliyoruz. Hayvanların gücü ve kavgaları sanatçılar için her zaman ilham kaynağı olmuştur. Hayvanlar, genellikle kuvvetin, doğurganlığın, kötü ve iyinin sembolleri olarak temsil edilmiştir. Naom Ula ve Pazırık kazılarında gün ışığına çıkartılan Hun Türkleri'ne ait çeşitli sanat eserlerinde, genelde hayvan figürlerine rastlanmaktadır. Bu sahnelerin ana teması hayvan döğüşleridir. IX. yüzyıldan sonra oluşan akımların Selçuklular tarafından devralınmasıyla bu figürleri Rey, Bağdat, Musul, Diyarbakır ve Konya gibi sanat merkezlerinde gerçekleştirilen kazılarda gün ışığına çıkartılmış bir çok sanat eserinde görüyoruz. Orta Anadolu geleneğinde alışkın olduğumuz hayvan şekilleri, Selçuklular tarafından özgün bir biçimde resmedilmiş; böylece, tüm süslemelerde öne çıkan bir unsur haline gelmiştir.

Bu dönemde rumiler değişik şekillerde ve konseptlerde kullanılmış; kuş biçimli rumiler ya kendi başına ya da hatailerle birlikte yer almıştır. Bir çizgi şeklinde resmedilse de, rumilerde şekillendirilen kuşların baş, gövde, ve kanatları anatomik özelliklerini tamamıyla muhafaza ederek bir hayvan figürünün en ince detaylarını ortaya koymaktadır. Bu tarzın en özgün örneklerine Selçuklu metal işleme sanatında rastlanmaktadır.

Selçuklular'ın rumileri yoğun olarak kullandıkları bir başka alan minyatür zeminleri olmuştur.Yine, aynı dönemde, mitolojik ejderhalar, kartallar ve melekler gibi hayalî varlıkları temsil eden rumilere de rastlıyoruz..

Türkler'in İslâmiyet'i kabulündan sonra ve özellikle Osmanlı Dönemi Sanatı'nda hayvan figürleri nadiren özgün şekliyle resmedilmiştir. XV. yüzyılda rumiler, hayvan figürlerinden gitgide sıyrılarak kökeninden uzaklaşmış ve her tür inanç ve kavramsallıktan ırak bir tarz haline dönüşmüştür. XVI. yüzyıl, Türk süsleme sanatının her alanda zirveye taşındığı bir dönem olmuştur. Bu doğrultuda, bu dönemin süsleme motiflerinde çok büyük bir zenginlik görüyoruz. Kendini sürekli yenilemek suretiyle her ortama uyum sağlayan rumiler, bu dönemde de süsleme sanatında öne çıkmıştır. Daha sonraki yüzyıllarda, Türk süsleme sanatının esasını teşkil eden çizim kuralları terk edilmeye başlanmış ve Batı Sanatı'nın da etkisiyle klâsik motifler zamanla özünü yitirmiştir.
XIX. yüzyılda, sanatta Batı tesirleri daha da artmış ve bu dönemde neo-klâsik tazda oluşturulan eserlerde de görüleceği üzere çizimlerdeki denge ve rumi özellikler tamamıyla ortadan kalkmıştır. Genelde dairesel ve köşe çalışmaları olarak beliren serbest çizim rumi kalıplarında, ¼ ve ½ oranlarına uyulmuştur.
Cahide Keskiner, Türk Motifleri, Turing Yayınları

2 yorum: