Fotoğraf Afrika'daki açlığı çok net ve acı bir biçimde vurguluyor. Bu küçük afrikalı çocuk bir kilometre öteki Birleşmiş Milletler yardım kampına yürürken artık açlıktan bitap düşmüş. Daha da kötüsü arkasında onun ölmesini bekleyen bir akbaba var... Fotoğraf 1994 yılında Somali'de Amerikalı bir gazeteci olan Kevin Carter tarafından çekilmiş ve Kevin Carter bu fotoğraf ile "Pulitzer ödülünü" kazanmış. Hikayenin en acı tarafıysa Kevin Carter Somali'den dönünce bir süre bu çocuğu araştırmış fakat bulamamış. Orada gördüklerinden çok etkilenen Amerikalı gazeteci bir süre sonra derin deprosyana girmiş ve 3 ay sonra hayatına son vermiş.

28 Ekim 2009 Çarşamba

ŞARABIN TARİHİ

“Kodmos ve Harnonia'nın kızı Semele, Zeus'un vurulduğu kadınlardan biridir. Hera'nin bitmeyen kıskançlığı, zavallı Semele'yi beklenmedik bir yazgıya iter. Hera, ihtiyar bir sütnine kılığına girerek Semele'ye söyle der: "Zeus'a yalvar da sana kendini Tanrı olarak bütün görkemiyle göstersin." Buna kanan Semele, Zeus'tan böyle bir dilekte bulunur. Zeus, şimsek ve yıldırımla kendini gösterir ve Semele yanar.
Karnındaki yedi aylık çocuğunu düşürür. İste bu çocuk Zeus'tan olma Bakkhos yani Dionysos'dur.
Zeus, Semele'nin düşürdüğü ve mucizevi olarak orada biten sık yapraklı bir sarmaığın yanmaktan korudugu Dionysos'u baldırına koyar ve onu ikinci bir doğumla meydana getirir. Sonra onu Hermes'e vererek Boiotia'da kocası Athamas'la birlikte yaşayan ve Semele'nin kızkardesi olan İno'ya gönderir. Fakat kıskanç Hera burada da kendini gösterecek ve İno ile kocasını çıldırtacaktır. İno oğlunu bir kaynar su kazanına atıp boğarken kocası da Learkhos'u bir geyik zannedip kargıyla vurur. İno yaptigi işin korkunçluğunu anlayınca kendisini oğlunun ölüsüyle denize atar.
Tanrılar ona acırlar ve İno'yu bir deniz kızına dönüştürürler. Zeus, oğlunu kpskanç Hera'nın elinden zor kurtarır ve onu bir keçiye dönüştürmek zorunda kalır.
Hermes, Dionysos'u, yeri pek bilinmeyen Nysa dağına nymphalar arasına götürür. Bu periler Dionysos'u büyütüp, eğitirler. Eğiticiler arasında Silenos da vardır. Dionysos, gençlik yaşına gelince üzümü ve sarap yapma sanatını bulur.”
İran efsaneleri ise üzüm ve şarabın keşfedilmesini başka bir sekilde anlatır: “Şarabın ilk defa Pisdadiyan sülalesinin ünlü hükümdari Cemşit zamanında üretildigi söylenir. Cemşit, bol bol asma diktirerek, meyvelerinin halka dağıtılmasını emreder. Mahsül çok bol olunca, kısa saklamak üzere kaplarda muhafaza edilen üzümler, degişik bir lezzet alır, üstelik şırası da acımtıraktır. Bu suyu zehirli sanıp içmezler.
Rivayete göre, Cemşit'in en gözde ve güzel cariyesi siddetli baş ağrısından dolayı canından bezmiştir. Ölüp kurtulmak için bu kaplardaki zehirli sudan içip, hayatına son vermek ister. Fakat içtiği zehir, onu öldüreceğine diriltir, üstelik neşe içinde derin bir uykuya dalar. Uyandığında baş ağrısı kalmamış, vücudu ve ruhu dinlenmiştir. Durumu Cemşit'e anlatır ve hükümdar ve sevgilisi ömür boyu "Ab-I Hayat" tan (Hayat suyu) içip, neşeli ve mutlu yaşarlar.

Tarihçiler, şarabın anavatanını Orta Anadolu olarak gösterirken tarih olarak da M.Ö 3 bin yılına işaret ediyorlar. O gün bugün, şarap üreten ve sofralarını kadehlerle donatan insanoğlu, bazen sevdalarını bazen de kadehlerini paylaşmış durmuş şarapla...

Yerinde, zamanında ve ölçüsünde alındığı zaman deva olup can katmış içine...
içmesini bilmeyeni de pişman etmiş bin kere...

Çünkü, şarap üretmenin de içmenin de bir formülü, bir adabı var!..
Sofraların neşesi, iştahsız çocukların ve tansiyonu düşük olanların ilacı... Az içildiği zaman faydalı, çok içildiği zaman ise zararlı... Yemek öncesi ve arasında alındığında da iştah arttırıcı ve hazmettirici özellikte. Ancak şarabın özelliği yani yaşı da çok önemli.

Örneğin, dinlendikçe değer kazanan şarapların kullanımında ertesi gün vücutta hiç bir iz kalmazken, çeşitli yollarla üretimi hızlandırılan ve piyasaya dinlendirilmeden sunulan şarapları içenlerde zihinde yorgunluk, baş ağrısı ve halsizlik gibi belirtilere rastlanıyor. Özellikle renk ve koku verici katkı maddeleri şaraplarda bu etki daha fazla oluyor.

Şaraplar renklerine göre de adlandırılıyor. En çok bilinen ve tüketileni ise kırmızı ve beyaz şaraplar. Pembe şarap ise, belirli oranda kırmızı ve beyaz üzümlerin şarap olmadan önce karıştırılarak fermantasyona bırakılmasıyla elde edilebileceği gibi kırmızı üzümden yapılmış şarap, birinci fermantasyon yarıda kesilerek pembe şaraba dönüştürülebiliyor.

Öte yandan şaraplar tatlarına göre de sınıflandırılıyor. Şekeri tamamen alkole dönüşmüş ve içinde çok az miktarda şeker bulunan "sek şarap", içinde belirli ölçüde şeker bırakılmış "dömi şarap" ve kokusu olan, alkolü yüksek "tatlı şarap"...

Tüm sıcak ve kırmızı etler ve peynir çeşitleri ile kırmızı şarap içilirken soğuk beyaz etler ve balıklarla beyaz şarap içilmesi tercih ediliyor. Şarap, turizmin bir parçası sayılabilecek niteliğe sahip. Yılın en iyi üzümleri eksperler tarafından seçilerek şarap imali için ayrılırlar. İklim farkları gözetilerek hazırlanan şaraplarda tat ve burukluk farklılığı sıcaklık, toprak, rüzgar ve güneşin etkisiyle ortaya çıkmakta.

Uzmanların söylediğine göre, her şarap bekledikçe eskimiyor. Şarabın kalitesi nasıl bir iklim geçirdiğine de bağlı.

Yine de en güzeli şarabı yerinde içmek. Bazı şaraplar taşımadan doğan sarsıntılar nedeniyle de lezzetini kaybediyor.

Şarabın saklanması en az yapımı kadar özen istiyor. Meşe ağacından yapılma tahta fıçılardan 4-5 yıl saklanan şaraplar genellikle loş, sarsıntı ve gürültüden uzak serin mahzenlerde muhafaza ediliyor.

Şişelenen şarapların ise, yatay olarak bekletilmesi mantarın şarapla teması sağlanarak şarabı emerek şişen mantarın şişenin dış çepere sıkışarak içeri hava girmesini önlemesi gerekiyor.

Dik duran şişelerde kuruyan mantar içeriye hava girişini önleyemediği için gelişmesi devam eden şarap ekşiyip sirkeleşiyor yani bozuluyor. Fazla ışığı sevmeyen şarabın renkli şişelerde saklanması da kalitesinin gereğidir.

Şarap ve Sağlık

Ortalama 650 kalori veren bir litre şarap, yaklaşık 900 gr. süt, 370 gr. ekmek, 385 gr. et ve 5 yumurtanın verdiği kaloriye eşdeğerde. Şarapta bulunan minareller, vitaminler ve enzimler vücuttaki değiş - tokuşun düzenli olmasında etken olduklarından dolayı, solunum organlarına canlılık kazandırır, beyin ve diğer organlara olan kan iletişimini hızlandırır. Böbrek üstü bezlerin çalışma temposunu ayarlayarak
hormon salgılamayı kamçılayan şarap, vücudun direncini arttırarak soğuk algınlığına ve diğer enfeksiyon hastalıklarına karşı vücudu korur.

Ancak şarabın tüm bu yararlarının, dozunda içilmesi koşullarında gerçekleştiğini tekrar hatırlatmakta ve vurgulamakta yarar var. Kadehi elinize alınca dokunma duygusunu, içince tad alma duygusunu, bakarak görme, koklayarak koku almanızı harekete geçirebilirsiniz. Oysa mutluluk veren bu olayda tek yapamadığınız şey içkinin sesini duymak. İşte bu tokuşturma anında 5'inci duyu organını da devreye girerek sizi dört dörtlük hale getiriyor.

Dünyaca üstünlüğü kabul edilmiş şarap üreten ülkeler Fransa, İspanya ve Portekiz olarak sıralanırken Fransızların Bordeaux bölgesi en kaliteli şarap bölgesi olarak kabul edilmiş.

Tanınmış diğer şarap bölgeleri ise Medok, Graves, St. Emillion, Sautevrivers ve burgon'dur

Kaliteli şaraplarımız

Yurdumuzda da kaliteli şaraplar üretiliyor. Ankara, İzmir, Niğde, Nevşehir, Tokat, Gaziantep, Manisa, Elazığ, Çanakkale, Tekirdağ, Ürgüp, Kilis, Şarköy ve Bozcaada gibi merkezler kaliteli şarapları ile ünlü.

Yurdumuzda
Ankara Keskin'de yetişen " hasan dede",
Tokat'ın meşhur "narince",
İzmir Bayraklı'nın ünlü "misket",
Ürgüp ve Nevşehir'in "Emin" ve Bozcaada'da yetiştirilen "Seminyon" tipi üzümler beyaz şarap için;
Bozcaada'da "Kontrol",
Kırklareli'nde "Papaz Karası",
Ankara'da "Kalecik",
Gaziantep'de "Sergi Karası",
Elazığ'da "Öküz Gözü"gibi üzümler ise kırmızı şarap için çok kaliteli türler olarak değerlendiriliyor.

Şarabın tarihçesi

M.Ö. 3 bin yıllarında Orta Anadolu'da yaşayan Hititlerin üzümlerinin özelliği ve tatlılığı, bağlarının zenginliği ve bolluğu nedeniyle tarihçiler şarabın anavatanı ve ilk üretildiği yer olarak Orta Anadolu'yu gösteriyor. Kazılarda ele geçen M.Ö. 17 ve 18. yüzyıllara ait bazı kapların şarap içimi veya saklanmasında kullanıldığı kabul edilirken, Ankara Hitit Müzesi'nde muhafaza edilen eserler de bunu doğruluyor.

Orta Asya'dan dünyanın her yerine göç eden Türkler gittikleri yerlere şarapçılık sanatını da götürmüşler. Sonraları Yunanlılar ve Romalılar şarap yapmışlar. Hitit lisanında şaraba "Vino" denildiği ve bütün latin lisanlarında şarabın isminin Vino kökenli olduğunu görüyoruz.Romalılar özel olarak hazırladıkları şarapların içine, ateşte pişirildikten sonra koku verici çiçek, meyve veya uzun zaman saklanabilmesi için çam sakızı,reçine,bal gibi maddeler koymuşlar. O dönemlerde Sakız, İstanköy, Midilli, Teselya, Karia, Frigya, ve Trakya Bölgeleri şarapları ünlenmiş. Osmanlılar döneminde şarap imalatı Müslüman olmayan azınlıklar tarafından yapılmış Cumhuriyet dönemine kadar durgunluk dönemi geçirmesine rağmen şarapçılık sanatı devletin şarap endüstrisindeki emin adımları ile gelişme göstererek uluslararası piyasalarda Türk şaraplarının kalite ve değer üstünlüğü kabul edilmiş.
Dünyanın 5. büyük bağcı devleti olan ülkemiz, şarap festivallerinde kazandığı altın madalyalarla da kendini kanıtlamış.

İyi bir şarap nasıl olmalı?

Şarap, berrak ve parlak bir görünümde olmalı. Berraklık, özellikle şişelenmiş şaraplarda önem taşır. Cins ve tiplerine göre şarap en uygun renkte olmalı. Şarap rengi tazelik, olgunluk ve eskilik derecesini gösterir. Normal rengi sarımsı ve yeşilimsi olan genç ve beyaz şaraplarda renk, dinlenme sonucu koyulaşır, eskidikten sonra da altın sarısına döner. Kırmızı şaraplar gençken koyu ahududu rengindedir eskime süresine göre renk sırasıyla nar kırmızısı, yakuti ve kiremit rengini alır, sonra da soğan kabuğu renginde gölgelenir.

Nasıl içilir?

Bu tür gıda olan şarap; vitamin, demir, potasyum gibi element ve minarelleri içerdiği için sağlığa da hizmet edici özelliklerde. Ancak, ne şekilde içilmesi gerektiğinin kurallarını göz ardı etmeden...

Kırmızı şarap, 18-20 derece arasındaki sıcaklığında içilmelidir. Oda sıcaklığında içilen kırmızı şarap, içim süresinde bardakta ısınma korkusu olmadığı için beyaz şaraba göre daha büyük kadehlerde içilir. Beyaz şarap 5-10 derece sıcaklıkta içmek ideal olanıdır.

Şarap, gereğinden fazla ısıtılır veya soğutulursa, içinde bulunan koku ve tad hassaları mantar açıldığında yok olur. Şarap kovalarında servise sunulan beyaz şarap, ancak soğutulup istenen derece bulunduktan sonra değerini kazanır.

Şarap içine kesinlikle buz atılmamalıdır. Bu, fermantasyon geçiren şarabın yapısını bozar. En iyi soğutma şekli ise, her tarafına temas eden kırık buzla dolu olan şarap kovasıdır.
Gastronomi uzmanları "roze" ve "pembe" diye adlandırılan şarabı ise, yemeklerden sonra, ordövler veya meyveler eşliğinde içilmesinin daha uyumlu olduğunu belirtiyorlar.(alıntı)










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder